15 Mart 2012 Perşembe

okul yolu...



 Çok hızlı ilerliyor zaman çok...
İkinci dönem  derslerim başlayalı bir ay olmuş biraz önce farkettim de.
Sanki daha geçen hafta çekmişim gibi geliyor bu fotoğrafı , halbuki ikinci dönemin ilk ders dönüşünde yorgun ve bitkin son adımlarımı atarken evime doğru ; bu iki minik hanımı görmüştüm.Onlarda okuldan çıkmış konuşa konuşa evlerine gidiyorlardı.Çok hoşuma gittiler telefonumda o an elimdeydi hemen bir resimlerini çektim.Sonra ne konuştuklarını merak edip, adımlarımı sıklaştırdım. Yorgunluğum azaldı birden : )
Evet konuştuklarını duyabilecek mesafeye geldiğimde ağır adımlarla kulak misafirliğine başladım.
Hayallerim yıkıldı blog.
Bu miniklerin sınıf başkanının konuşmadıkları halde tahtaya isimlerini yazmasından, Ayşe'nin tenefüste oyuncağıyla oynatmamasından, öğretmenin çok ödev vermesinden yakınmasını duymak isterdim.Ya da 
en sevdikleri çizgi filmin yeni bölümünü heyecanla beklediklerine dair cümleleri ufak bir tebessümle dinlemek isterdim. Ben isteye durayım onlarda muhteşem yüzyılın son bölümünden bahsede dursunlar : (. Haremi en çarpıtılmış haliyle birbirlerine anlatsınlar, cariyelerin Hürrem'e karşı ayaklandığını söylesinler, bende bilmediğim(!) tarihi öğreneyim.
Çok üzüldüm blog.
Oturup çocuklarıyla beraber malum diziyi izleyen  ailelere üzüldüm.
Böyle bir dizinin yayınlamasına üzüldüm.
Şimdi aklıma gelmeyen daha bir çok şeye üzüdüm.
Daha da yorgun bir halde eve geldim.
                                                                                                                                      

9 Mart 2012 Cuma

bu yazıyı babama armağan etmekten onur duyarım

babam ve ben


        Bir 9 Mart günü gözlerini açmış babam dünyaya. O gün doğan herkes gibi o da bir balık burcuymuş.Bu yüzden kızıyla (benle : )) Ayşecik ile Ömercik filmlerini izlerken karşılıklı ağlarlarmış.En çok da Ayşecik'in annesine bebeğinin öldüğünü söyleyip Ayşecik'in evlatlık verildiği filmde, annesinin Ayşeee diye karataşı bağrına bastığa filmde ağlarlarmış.
: )
 Balık burcu olması sadece duygusal yapmamış babamı.Üniversiteyi bitirdikten sonra hiç aklında yokken kendisini bir gemide dünyayı gezerken bulmuş.Günlerce  karaya ayak basmadan seyahat etmiş fakat denizleri çok sevdiği için bu durum onu hiç rahatsız etmemiş.Farklı ülkeler,insanlar,lisanlar,dinler... gördükten sonra gemilerle ve gemi  makineleriyle vedalaşmışlar .Babam için kara mühendisliği dönemi başlamış.O zamanlar doğalgaz yeni gelmiş İstanbul'a ve babam başlamış doğalgaz projeleri çizmeye.Çocukluğumu düşündüğümde babamı ince proje kağıtlarının üzerinde çizim yaparken hatırlarım bu sebeple.Doğalgaz işleri,belediyecilik,cam işleri derken denizler ve gemiler babamı hatırlamış olsa gerek ki ; babam kendini tekrar limanlarda bulmuş.Doğduğu gün ona burcunu vermiş  ve bu burçta babamın hayatını etkilemiş.

Bizim evde babama iltifatlar ziyadesiyle küçük kız kardeşimden gelir. O insanların duymak isteyeceği şeyleri iyi bilir ve bu sebeple güzel iltifat eder, bende bu meziyet biraz zayıftır : (
Mesela ; Kral babacım aç kollarını prenses kızın geliyor der ve sarılır.
Daha üç-üç buçuk yaşlarındaydı babama '' babacım ben hep böyle yakışıklı mühendis bir babamın olmasını hayal ettim '' demişti. Bu cümlenin arkasından ben vay be derken içimden ; babam , tabii mest olmuştu .İltifat konusunda Zeynep kadar yetenekli olamasam da bende bu iltifatları kayıt altına alıyorum : )

Ben küçükken babamın sakalları vardı ve resimdeki gibi sıkı sıkı sarılırdım babama. Şimdi sakalları yok ama ben  bu akşam babama yine sıkı sıkı sarılıp doğum gününü kutlayacağım inşAllah .

Huzurlu,sağlıklı,faydalı ve uzuuun bir ömürde hep yanımızda olman temennisiyle , doğum günün kutlu olsun babacığım.


5 Mart 2012 Pazartesi

Amanda 1800'lu yıllarda Bennet'ların malikanesindeyken Lizzy neredeydi?





        Severdim ben bu kitabı hem döneminin sosyal yapısını çok iyi yansıttığı için hem de sonunda herkesin yüzü güldüğü için. Kitabı diğerlerinden ayıran en önemli özelliği ise ; şüphesiz Jane Austen'ın özenle kurduğu düşündürücü ve naif cümlelerdi. Bu kadardı benim için.  Ne zaman ki Austen'ın hayatını öğrendim. Kitapta Elizabeth'in yerine kendisini, çok sevdiği ablasının yerinede Jane'i koyduğunu anladım.İşte o zaman bir daha okudum.Bir insanın hayallerini en ince ayrıntısıyla okumanın verdiği keyifle çevirdim sayfaları.
Filmlerini izlesem de okumanın tadı bambaşkaydı, o zamanlarda yaşıyormuş gibi hissetmek Bennet'ların evine 6.kız olarak konuk olmak okuyarak mümkündü.




Yapımcılar boş durmamışlar madem bu kitap hala çok okunuyor.Modern dünyada insanlar kitaptaki hayata özeniyor bizde onları 1800'lerin İngiltere'sinde Bennet'lara misafir edelim demişler : ).Ve LOST IN AUSTEN adında dört bölümlük mini bir dizi çekmişler.
Kahramanımız Amanda sıkı bir Austen hayranı, öyle ki  kitap  elinden hiç düşmüyor. Bir gün banyosunda Elizabeth Bennet'la (Lizzy)  karşılaşınca hikayemiz başlıyor.




Lizzy Amanda'nın hayatına girerken; Amanda'da kendini Bennet'ların malikanesinde buluyor.Sonuçta ortaya eğlenceli bir mini dizi çıkıyor.Ne çok şey değişmiş iki yüz yılda, değer yargıları ne kadar yozlaşmış görme imkanı buldum.
Herbiri kırkar dakika halinde dört bölümden oluşmuş bu diziyi izlerken ben çok keyif aldım.

İzledikten sonrada aklıma Jetgiller ve Taş devri çizgi filmlerinin kahramanlarının yer değiştirdiği bölüm geldi.Benim en sevdiğim bölümdü.Bu zamanda seyahat olayı her daim hoşuma gitmiş : )
İzlemek isteyenlere iyi seyirler...