23 Aralık 2011 Cuma

evimizin miniği

Dokuz yıl önce bugün katıldı minik kardeşim aramıza.Onun gelişiyle beş kişilik  orta büyüklükte bir aile olduk.Evimiz onun ağlama sesleriyle doldu.Mutfağımız emziklerle biberonlarla renklendi.Ağlaması bir tek salıncakta dindiği için evimiz bir de salıncak barındırır hale geldi.Hepimizin hayatında tertemiz miss gibi bebek kokan bir dönem başladı.Beş buçuk aylıkken emeklemeye başladığından bir dönem GONZALES lakabıyla yaşadı.Koltukların altında, dolapların içinde hiç beklenmedik bir anda beklenmedik bir yerde bir çift zeytin gözün bakışıyla karşılaştık : ).Bol gürültülü zor bir bebekliğin ardından sakin, uyumlu dünyalar tatlısı bir kız çocuğu oluverdi. Muazzam hayal gücüyle hepimizi evcilik oyunlarının içine aldı.Kimi zaman bakkal Mehmet oldu kimi zaman bakkal Mehmet'in oğlu,kızı...İşin ilginç yanı hiç bakkala gitmemiş olmasıydı. Aramızdaki on bir senelik farka hiç takılmadı. Üç yaşından itibaren yaştaşmışız gibi davrandı. Bu bilmiş halleriyle bazen kızdırsa da çokça güldürdü. Ve maalesef çok hızlı büyüdü.
     Daha dün gibiyken masal okuduğum  günler bugün kendi hikaye kitaplarını okuyor yatarken.Beraber izlediğimiz filmlerde yaptığı yorumlarıyla beni benden alıyor.Her ne kadar kendini çoook büyümüş görse de bizim gözümüzde minicik ;tüm evin küçükleri gibi. Dokuz değil on dokuz olsa da bir şey değişmeyecekmiş  gibi görünüyor.Annemle babamın en büyük zevki onu bir bebek gibi sevmek.Alışamadık bir türlü büyüyor olmasına. 
   Geçen gün bana kızmamam kaydıyla anlatması gereken bir şey olduğunu söyledi ,bu duruma çok bozulsam da (o böyle söyleyince kendimi çok sertmiş gibi hissediyorum)  aaa Zeynepcim tabii söyle dedim. Meğerse benim bloğumdan bahsetmiş arkadaşına , onun için arkadaşına bahsedecek kadar önem taşıdığını bilmiyordum burasının.Ve doğum gününde burada kendisine özel bir yazı görmenin onu çok mutlu edeceğini düşündüm.Başladım yazmaya lakin onun bizim içimizdeki yeri benim anlatabildiğimden çok  daha derin ve engin. O bizim evin miniği, prensesi,güneşi,neşesi...Ne yazsam bilemedim o bizim Zeynep'imiz birtanemiz.İyiki doğmuş evimize neşe, bereket,muhabbet getirmiş.
Hayırlarla dolu faydalı bir ömür duasıyla...
Sözün özü: seni çooooooook seviyoruz ZESBİ : )

8 Aralık 2011 Perşembe

bir baş yapıt projesi

   
 Ne zamandır aklımdaydı.
İzleyecektim.
Konu ağırdı ben ise çok hassas.
Sağlam  ruh halinin sağlam  kafayla birlikte olduğu bir zamana ihtiyacım vardı.
Acele etmedim.Bekledim.Geçtiğimiz pazar günü Nazi işgalini ele alan bu filmi; ünlü yahudi yönetmenin  objektifinden izledim.Konuyla ilgili izlediğim üçüncü filmdi, life is beatiful ve the pianist'in ardından.Bu sefer nefretimi ve önyargılarımı bir kenara bıraktım. Zulme uğramış bir milletin zulmettiği insanları da düşünmemeye çalıştım. 


İçindeki tek rengin küçük kızın paltosuna ait olduğu bu filmi gerçekten tüm soğuk kanlılığımla izledim.
Kürklerinden çıkıp esir düşenleri,  kaçışanları,  saklanan minik çocukları, her an ölüm korkusuyla çalışan esirleri, öldürülenleri ,ateş edilen cesetleri, yetmeyip bir de ölüsü yakılanları izledim.
Bir cesede duyulan nefreti izledim.
Bir damla göz yaşı dökmesem de üzülemesem de ; bu apaçık  vahşetti.
Benim nefretimin haklı sebepleri olsa da vahşeti haklı göstermiyordu.
Neydi Hitler'in bunca öfkesinin sebebi?
 Neydi onu bu denli insanlıktan çıkaran?
 Evet kararımı verdim yakın zamanda okunacaklar listesine aldım ''Kavgam''ı.Bu öfkenin sebebini anlayabilmek için.
Filmin konusu ile ilgili detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Bu baş yapıt projesini başlatma amacım film izlemek değil dilimi geliştirmek olsa da ; Almanların ingilizce konuşması pek komik geldi bana film Almanca olsa çok daha etkileyici olurdu o zaman da ben izlemezdim ya...

6 Aralık 2011 Salı

Kılıç-kalkan

Şu an bademciklerimde ; bakteriler ve benim sevgili antikorlarım kılıç kalkan oynamakta bende tüm enerjimi ikiye bölmüş durumdayım. Enerjimin ilk yarısı ile klavyenin tuşlarına basarken kalan yarım ile de zap yapıyorum : ) Bakmayın bu hasta halimle böyle dalga geçtiğime gerçekten tüm enerjim bundan ibaret.Uzun zamandır bademciklerim şişmemşti .Bu mini hastalık beni çok eskilerle götürdü. Ben küçükken senenin yarısını şiş bademciklerle geçirirdim . Streptococcus bakterileri aramızdaki muhabbet çok eskilere dayanıyor anlayacağınız : ) Çok şükür ben büyüdükçe araya mesafe koyduk daha az görüşüyoruz artık kendileriyle.
Ne planlarım vardı dünle bugün için. Neyse artık seneye Muharrem'e kaldı.Başka planlarım da vardı blogla ilgili onlarda ertelenmek zorunda kaldı.Bir başyapıt projesi başlattım da...Herşeyin başı sağlık diye boşa dememişler.
Konuyla hiç alakası yok ama az önce Show TV'de başlayacak olan bir dizinin fragmanını gördüm ve RTÜK'ü aradım. RTÜK şikayet telefonları ile kanallara uyarı ya da ceza gönderiyormuş.Bu konu da hepimize görev düşüyor. İşte numara:444 1 178
Herkese sağlıkla günler..

24 Kasım 2011 Perşembe

benimde artık vize haftam var : )


Takip edenler bilir geçen sene bir yandan üniversite birinci sınıf öğrencisiyken diğer taraftandan da üniversite sınavlarına yeniden hazırlanıyordum .Biraz yoğun bir süreç oldu benim için hatta bloğumu da bu süreçte rahatlamak ve hiç tanımadığım insanlardan destek almak  üzere aktif hale getirmiştim.Bu sene gerçekten benim yılım oldu ; bloğumu açtım , çok güzel insanlarla tanıştım ve o güzel insanların teşvikleri dualarımla birleşti hayallerime kavuştum .Yıldız'da bir sene hazırlık bir sene de lisans eğitimi aldıktan sonra çok istediğim bölüm için herşeye sıfırdan başladım.Artık ben bir DİYETİSYEN adayıyım : ) ve yeniden birinci sınıfım.Yani daha uzun yıllar kutsal öğrencilik mesleğine devam edeceğim.Yeni üniversitemde vize haftası uygulaması var(sınav haftası ders olmuyor) ve üstüne üstlük benim alıştığım iki vize bir final uygulaması yerini bir vize bir finale bıraktı.Herşey yolunda ve ben şu an vize haftasında olmama rağmen gayet mutluyum : ) İnşallah şimdiki gibi istekle ve keyifle geçiririm önümdeki dört seneyi  ve sonrasında da kendine ve çevresindekilere faydalı bir diyetisyen olurum : )
Yarın sınavım olduğunu düşünürekten bu postu burada noktalıyorum ...
Dualarınızı da bekliyorum!!!


5 Kasım 2011 Cumartesi

bu post bayram tebriği içerir : )


Hayatımızı tek düzelikten kurtaran, gittikçe azalsa da miktarı heyecanlarından, çokça şuurumuzu tazeleyen, bizleri bir araya getiren bayramlar iyiki varlar diyor herkeslerin  :)  kurban bayramını tebrik ediyorum. 


Yukarıdaki resim kızkardeşim Zeynep'e ait.Hep çok yetenekli gördüğüm ve belki güzel sanatlar da okur diye  ümit ettiğim Zeynep bu resimle beni biraz sükut-u hayale uğrattı :( adeta kendimi gördüm bu resimde üç boyutu resme aktaramama, nesnelerin ebatlarındaki dengesizlik, konumlandıramama (arabayı kastediyorum sanki yolda gitmiyor da binaya çıkıyor :) ) ...Teselli kaynaklarım; rengarenk perdeler ve beyaz bulutlar : )
 Hmm birde aklıma gelmişken teşrik tekbirlerini unutmayalım!!!

3 Kasım 2011 Perşembe

blogger cousins : )

Bu postu biraz sonra sizlere tanıtacağım blogger kuzenlerime armağan etmekten onur duyarım :)

 ''Bu blogda lisans ve yüksek lisans eğitiminde uzun yıllar çocuk yetiştirmenin teorisini okuyan bir uzmanın annelik pratiğini (taze taze) bulacaksınız, kızı büyüdükçe : )'' demiş sevgili kuzenim fazla söze hacet yok başta anneler ve anne adayları olmak üzere herkesin faydalanacağını düşündüğüm bu bloga yukarıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
 


taze taze bir blog bu. Bizim ailenin en renkli kişiliklerinden birine ait :)
Benim ısrarlarım neticesinde blog aleminde yerini aldı.Bir kimyager adayının    kendisine özgü uslubuyla hayatından kesiteler bulacağınız bu bloğu okurken çok eğleneceksiniz!!!
  
tüm kuzenlerimle aramızdaki ilişki her zaman çok özel ve güzel olmuştur(maşallah).Onlar benim önümde güzel örneklerim, rol modellerimdir daima neyse şimdilik bu kadar  bu başlı başına bir post konusu 
                                                                                    görüşmek üzere...

5 Ekim 2011 Çarşamba

Disney's Recess


       Günaydın !!! Bugün 6 Ekim İstanbul'un kurtuluşu , İstanbul'da ilk ve orta dereceli okullar tatil benim gibi bazı üniversite öğrencilerininde boş günü ya da Vatan caddesi kapalı zaten trafik felç diyerekten okulu asma günü :)
  Dün akşam çok yorgun olduğum için erkenden yatmıştım erken kalkmaya alışan bünyem sayesinde bugün 6:3o' dan sonra bütün çabalarıma rağmen uyuyamadım ve tabii pc başına geçtim birden bire çocukluğumda izlemeye doyamadığım çizgi filmlerden olan DİSNEY'S RECESSS aklıma geldi  ve hadi biraz nostalji olsun diyerekten üç bölüm peşpeşe izledim.Sonra da çok ihmal ettiğim bloğumu hatırladım ve geldim :) Eğer sizde benim gibi bu çizgi filmi sevenlerdenseniz Youtube'da bütün bölümleri mevcut :D
                                                                      tüm DİSNEY'S RECESS özlemi çekenlere iyi seyirler...

25 Eylül 2011 Pazar

kardeşim

Geçen sene bu zamanlar başlamıştı maratonumuz.Artık sekizinci sınıf olan kardeşim benim zamanımdaki adıyla LGS(liselere giriş sınavı)yeni tabiriyle SBS'ye(seviye belirleme sınavına) hazırlanıyordu.Kardeşimin çalışmayı sevmeyen gereğinden fazla rahat yapısı ondan daha çok annemi yoruyordu.Tüm anneler gibi çocuğu için en iyisini isteyen bu yüzden bütün programını bize göre düzenleyen annemin hayalinde tek bir okul vardı kardeşim için :
Beyoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi(BAİHL).Yakın çevremizde BAİHL'ye giden herkes okulu yere göğe sığdıramıyordu.Bizde onun her anlamda en iyi eğitimi alacağına inandığımız bu okulu kazanması için tüm aile seferber olmuş durumdaydık.Kardeşim okuldan gelir gelmez hızlı bir şekilde karnını doyurup,sivil hale geçip(yarım saat içinde)annem tarafından kursa bırakılıyordu.Sonrasında eve gelip doğru dersaneye.Tabii bu yazdıklarım kelimedeki kadar kolay olmuyordu.Her sabah gözünü bugün kendimi iyi hissetmiyorum okula gitmesem olur mu? diye açan kardeşimin okuldan kursa ardından dersaneye gitmesi sırasında nasıl bir arbede yaşandığını tahmin edersiniz.Servis şoförüne bazen biraz beklemesi için rica etmek,bazen yetişemeyip en son bize gelmesini söylemek ve kimi zaman annemin pes edip tamam ben bırakacağım demesiyle ;kardeşim gelene dek sessizliğin tadını çıkarmak...Haftaiçimiz babamın işi sebebiyle şehir dışında olmasıyla annemin komutasında bu tempoda geçerken;haftasonlarmız kardeşimin dersaneden dönüşüyle temposunu arttırarak devam ediyordu.Okuldan gelen performans ödevlerini babam yaparken bizde hafta boyu olduğu denemelerin analizini yapıp,eksik konuları üzerİnde duruyorduk.Rehberlik hocası ile devamlı irtibat halinde olan annem ödev takibini yapıyordu.
       Ama ne yazık ki;tüm bu uğraşlara rağmen on beş dakikadan daha fazla oturtmak mümkün olmuyordu kardeşimi.Psikiyatrist olan kuzenimin  ileri derecede dikkat dağınıklığı teşhisi koymasıyla ilaç kullanmaya başladı.İki saat süren denemeden ilk kırkbeş dakikada çıkan çocuk,son dakikaya kadar durmaya başlamıştı hatta öyle ki hocaya topuk sesinden rahatsız olduğunu söylüyordu.Annem ve babam kardeşimi elinde olmayan nedenlerden dolayı zorladıkları için üzülselerde,ilaçtan sonra başarı grafiğindeki hızlı yükseliş hepimizin yüzünü güldürdü.Bir gün kardeşimin rehberlik hocası: çocuğunuzdaki ani olumlu değişimin farkında mısınız? dedi ve ekledi ilk defa başka hiçbir şeyle ilgilenmeden bir ders boyunca beni dinledi.Annem durumu anlatınca hoca da bu değişikliğin sırrını çözdü.Tek bir cümle vardı herkesin dilinde:keşke daha önce farkedilseydi!
     Nisan,mayıs aylarına geldiğimizde tempo artarak devam ediyordu bitiş çizgisine az kalmıştı.Artık kardeşim başta olmak üzere hepimizin sabrı tükeniyordu.Isınan havalar ders çalışmayı hepten çekilmez bir hale getriyordu.Hergün biraz olsun basket oynayıp deşarj olurken sınava onbeş gün kala birden basket oynamama kararı aldı düşüp kolunu kırmaktan korktuğunu söyleyerek.Yaşadığı endişeyi ve eğitim sisteminin halini en güzel bu karar anlatmıştı bana.
     Zaman su  misali akıp geçti büyük gün geldi.Güzel geçen bir sınavın ardından heyecan içinde tercih sonuçlarının açıklanmasını bekledik.Okulun puanı hızlı bir ivmeyle yükseliyordu.Sonuç hepimizi sevindirdi.İlk tercihi olan BAİHL'yi kazanmıştı.Ve yatılı okuyacaktı.
     Pazartesi günü duygusal dakikalar eşliğinde ayrıldık.Eve som bir sessizlik çöktü,koridordaki halılar hiç bozulmadı.İlk üç gün bu durumun tadını çıkardık.Dördüncü gün ilk ayrılığın acısı ziyadesiyle anneme  ve sonrasında bize sirayet etti.Kardeşimin adının anılması annemin gözlerinin dolmasına yetiyordu.
     Dün ilk ayrılık sona erdi hep beraber okuldan almaya gittik.Onlarca aile özlem içinde okulun bahçesinde çocuğunu bekliyordu.Ağlayan başka veliler içimi rahatlattı bizde bir anormallik yoktu herkese zor gelmişti ilk ayrılık.
      Kardeşim bir bindiki arbaya beyefendinin keyfi gayet yerinde okulun yüzme havuzu,saunası,baketbol ve futbol sahaları,şimdiden çok sevdiği arkadaşları...İki gündür maceralarını dinliyoruz.Şehir dışından gelenler,annesiyle her konuştuğunda ağlayanlar,her akşam telefondan kardeşlerinin videolarını izleyenler ...Hepsini muzip kardeşimin dilinden dinlemekle meşgulüz şu sıralar
                                                                 seni çooook seviyoruz canım kardeşim...

21 Eylül 2011 Çarşamba

Geciken Marmara Adası tatili

       Aylardan mayıs babam bir grupla arkadaşıyla Marmara Adası'na gitmiş ;  berrak denizi,yüksek yamaçları ve en çok da insana huzur veren sakinliğiyle babamı kendisine hayran bırakmış ada.Eve geldiğinde babam mest olmuş bir şekilde anlattı adayı ve bizde tatilimizi adada geçirmeye karar verdik.Sene boyu kalabalıkların içinde kalışımızdan ve hayat tarzımızdan olsa gerek bir tatil mekanında aradığımız ilk şey tenhalık olur.Ve aradığımız tenhalığı yalnızca haziran başı ile eylül ortasında bulabileceğimizi bildiğimizden haziran başında benim finallerimin ve kardeşimin SBS'sinin hemen ertesinde adaya gitmeye niyetlendik.Lakin babamın işleri mani oldu.Biraz sabırsız da olsak  iştahımızı eylüle sakladık.Dayanamadık temmuz başında iki aile günü birlik bir gezi yaptık adaya veee eylül ayını  iple çekmeye başladık.Nihayet geçtiğimiz hafta muradımıza erdik :)
     
           Adaya  Tekirdağ üzerinden iki saatlik bir deniz yolculuğuyla ulaştık.Beş gün boyunca iki odalı nezih bir pansiyonda yaprak hışırtısı ve dalga sesiyle kulaklarımızı dinlendirdik.
       Olabildiğine sakin plajlarda ninja kaplumbağa(!) kıyafetlerimizle(haşemalarımızla) doyasıya yüzdük eğlendik .Yeni  okul yılı için bolca enerji depoladık .Tatili bu geç yapma işini  çok sevdik.Sanki üç ay boyunca deniz,kum,güneş üçlüsüyle berabermişiz hissi verdi bize :D
       İşte böyle umarım yeni dönemle birlikte bloğuma daha çok yazar ve daha çalışkan bir öğrenci olurum...

14 Ağustos 2011 Pazar

teknede iftar davetimiz

       
 Son iki yıldır babamın işi sayesinde misafirlerimizle teknede iftar yapmak nasip oluyor.Tekne ayarlama işini babam hallederken işin mutfak kısmıyla da annem ilgileniyor.

                                       
                                       Bütün yemekler bizim mutfakta pişiyor;teknede afiyetle yeniliyor

     
Salatalar,iftariyelikler,zeytin yağlıllar,baharatlar... tuzluktan peçeteye herşey tarafımızdan hazırlanılıp götürülüyor.Hal böyle olunca birkaç gün önceden hazırlıklarımız başlıyor.Unutulan hiçbir şeyin telafisi yok teknede bu yüzden liste hazırlayıp kontrol memurluğu yapmak bana düşüyor bütün yük omuzlarımda anlayacağınız (!)  : )


          Tekneye varınca hummalı bir çalışma başlıyor örtüler seriliyor, salatalar,iftariyelik tabaklar hazırlanılıyor,(binlerce din kardeşimizin açlıkla mücadele ettiğini düşünerekten her türlü abartıdan uzak tuttuk menümüzü)

   
Geriye şaheserin resmini çekip iftarı beklemek kalıyor...Ardından misafirlerimiz birer ikişer gelmeye başlıyor veee teknemiz boğazın şu sıralar pek de serin olmayan sularında ilerlemeye başlıyor .


 Boğaz köprüsünün altından geçerken işittik ezan seslerini ve ardından dualar ederek yedik hurmalarımızı içinde bulunduğumuz nimetlere binlerce şükrederek.

               
                        Akşam namazları için Emirgân Camisi'nde mola verip,boğaz sefamıza devam ettik,


 Annem ve benim için sefa kısmı yemekler bittikten sonra başlıyor.Bütün endişeler son buluyor ya bir şey unutursak,ya yemekler yetmezse,ya.... diye devam eden evhamlarımızı boğazın sularına bırakıyoruz : )

     
         Bütün aile bir arada olmanın verdiği mutluluk ve misafirlerimizi memnun etmiş olmanın haklı rahatlama hissiyle geçtik dönüş yoluna ve bitirdik günümüzü.


 Babamın fotoğraf çekmeyi çok seven amcası,Yaşar amca,yüzlerce fotoğraf çekti o gün buradaki tencere,masa fotoğrafları dışında hepsi onun objektifinden.Ricam üzerine bana da gönderdi tüm fotoğrafları ama ben en çok şu yukarıdakini beğendim seksen küsür yaşındaki dedemle sekiz yaşındaki kardeşimin tatlı sohbetinin fotoğrafını :)
 Unutmadan ilk fotoğraftaki karton poster de neşe kaynağı,tatlı ve sanatçı ruhlu kuzenime ait : D

11 Ağustos 2011 Perşembe

okurken erimek,imrenmek,Nazan Bekiroğlu...

        Şu sıralar Nazan Bekiroğlu'nun(sevgili yazıcım) İsimle Ateş Arasında  isimli kitabını bilmem kaçıncı kez okumaktayım.Her okuyuşumda bir kez daha hayran oluyorum sevgili yazıcımın kelimeleri anlamlı bir bütün haline getirirken sahip olduğu zerafete,estetiğe,kusursuzluğa...
        Çokça imreniyorum sevgili yazıcıma evet yazabilseydim böyle yazmak isterdim diyorum kendi kendime ve ekliyorum bu kitap tercüme edilemez bu kitap ancak kendi dilinde kendi coğrafyasında okunur diye.Sonra hayıflanıyorum dünya edebiyatından çevirilerini okurken bile büyük zevk aldığım kitapları kim bilir orjinal dilinde okusam nasıl olurdu diyerekten.Aslında konu bu değildi kitapta öylesine hoşuma giden bir parça var ki herkes okusun herkes mest olsun istiyorum.İşte o satırlar:     Kokuya ve onun sırlarına dair bilgim her gün artarken,bütün ruhların,bu arada Adem'in bile ruhunun yaratılmasından önce,mutlak bir Habercinin ruhunun yaratıldığını anlattı Nihade.Bu Peygamberi ruhun öyle bir ısı ve parlaklık taşıdığını ki dayanamayarak terlemeye başladığını.Her şeyi yaratan Rabb'in yere dökülen bu ter damlacıklarından gülün ruhunu yarattığını.Bu yüzden evren kendisi için yaratılan Peygamber ete kemiğe büründüğünde.yürürken kendisinden gülün ruhunun kokusu geldiğini ve dahi bu kokunun gülden Peygamber terine değil,Peygamber terinden gülün ruhuna ödünç verildiğini.Ezeli ruhu taşıyıcı bulunan ve bütün kokuların anası olan Peygamberî terden yaratıldığı için gülün kendisine bakanda tanışıklık duygusu ve bir hatıra uyandırdığını ,aynı anda dokunma ve gülümseme arzusu verdiğini.Ondan öğrendim.Ve gülün bana çok uzak ve eski bir bahçeyi hatırlatarak özlem ve acıyla gülümseme arzusu verdiğini böyle fark ettim.
                                                                   NAZAN BEKİROĞLU

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Ramazan Hallerim

    İtiraf ediyorum:Bu sene ramazanı endişe ile karışık bir özlemle bekledim.Uzun yaz günleri,ağustos sıcağı,artık kronikleşen mide ağrıları yersiz evhamlarımla birleşince acaba dayanabilecek miyim diye düşünmekten kendimi alamadım.Dün 20:31 'de ilk iftarla birlikte endişelerimin ne kadar gereksiz olduğunu anladım.Bir kez daha idrak ettim evet her zorlukla beraber bir de kolaylık vardı,herşeyden önce bu ay  rahmet ayıydı bütün aylara  sultan olandı.
     Bu sene ramazanı iyi ağırlamak istiyorum.Şükürler olsun, dün çok güzel geçti hem kolay bir oruç tuttum hem de kendime verdiğim sözleri tuttum :) darısı kalan 28 günün başına.Ramazandan önce beslenme uzmanlarının tavsiyelerini  nerede görsem okudum ve dün bütün tavsiyelerini uyguladım.Sanırım kolay bir oruç tutmamda bununda çok etkisi oldu.Proteini yüksek karbonhidratı düşük bol meyveli bir sahurun ardından sabah namazını kılıp yattım.(sabah namazını kılana kadar hiç uyumayıp öğlen bire kadar uyuyorum :) babam senin bu yaptığına orucu uykuya tutturmak denir diyor  :D ama böyle çok güzel ne yapayım :))Öğlen ezanına yakın kalktım ve bu sene ilk defa annemle beraber mukabeleye gittim.İyiki de gitmişim ,mukabelenin bir kısmını apartmanımıza yeni taşınan Iraklı teyze okuyor  arap aksanıyla.Ayetleri okurken aynı anda mânasını da bildiği için hikaye anlatırmışcasına okuyor.Ve tabii ben mest olmuş bir şekilde içimden bende arapça öğrenmek istiyorum n'apsam ki diye düşünerekten takip ediyorum.Mukabeleden geldiğimizde saat dört olmuştu biraz kitap okudum,yemeklerin hazırlanmasına yardım ettim bir de baktım saat yedi olmuş :D dışarıda biraz işim vardı hem de vakit geçsin dedim işlerimi  yürüyerek gidip gelmek suretiyle hallettim(bu performansa annem başta olmak üzere bende çok şaşırdım).Eve geldiğimde on dakika kalmıştı iftara.Sonrası malum su ve çorba içip,hurmamı yiyip namaz molası verdim tavsiye edilir böylelikle midenizi zora sokmamış oluyorsunuz ve diğer yemekleri de daha büyük bir iştahla yiyorsunuz tecrübeyle sabit :P.  Geldik benim en sevdiğim kısıma,teravih namazına.Ramazana dair en güzel şeylerden biri cemaatle camide kılınan teravih namazları bence.Öyle her zaman camide cemaatle kılamayışımdan olsa gerek bu muhabbet.Evet ramazanın ilk gününü böyle geçirdim Allah hepimizin tuttuğu oruçları kâbul,yaptığı ibadetleri makbul etsin...

NOT:Bütün bunları yazarken içimeki en büyük sıkıntı Somali başta olmak üzere Afrika'da bir çok bölgede aç olan din kardeşlerim.Ben bilirken iftarda yiyeceğim çeşit çeşit yemekleri ve buna rağmen zorlanırken sınırlı saatteki yememezliğe...Allah'ım onlara yardıma vesile et bizleri.

31 Temmuz 2011 Pazar

KESİŞEN YOLLAR, BİTMEYEN DOSTLUKLAR


         Hikayemiz bundan otuz sene önce başlamış.Annem ve yollarının her daim kesiştiği dostu,hikayemizde annemle beraber başrolü paylaşan insan,kelamların en güzelini hıfz ederken bulmuşlar birbirlerini. O zamanlar iki minik kız çocuğuymuş onlar.O demlerde açmışlar birbirlerine cismen küçük olsa bile mânada kocaman olan yüreklerini.Hafızlıkları bitince yolları ayrılmış farklı şehirlerde eğitimlerine devam etmek üzere.Bu arada söz vermişler birbirlerine hep mektuplaşacaklarına dair.Ayrıldıktan sonra üç beş ay gidip gelmiş mektuplar.Sonra neden bir gün unutmuşlar yazmayı.Aradan yıllar geçmiş büyümüş genç birer hanım olmuşlar.Karşılaşılacak yerlerin en güzelinde bir araya  getirmiş Allah onları;Kabe'nin etarafında tavaf ederken bulmuşlar birbirlerini.Kucaklaşmışlar,konuşmuşlar,adreslerini yeniden alıp mektuplaşmaya yeniden başlamışlar.    
Bu sefer daha uzun süre gidip gelmiş mektuplar.Ama hazin son yine unutulmuş yazılmayı bekleyen mektuplar.Ve günler ayları, aylar yılları kovalamış.Annem yeni evli bir hanım olarak gittiği bir sohbette arkadaşının  annesine rastlamış ve arkadaşının nişanlandığını öğrenmiş.Aynı gün aynı yerde babamda liseden bir arkadaşıyla karşılaşmış.Babamın arkadaşı nişanlı olduğunu yakında düğünü olduğunu ve mutlaka  beklediğini söylemiş.Akşam olup da annem ile babam başladığında anlatmaya karşılaştıkları kimseleri anlamışlar durumu.Ortada farklı ağızlardan iki ayrı nişan hikayesi varmış lakin sizinde tahmin ettiğiniz üzre ikiside aynıymış :)Annem ve babam neşe içinde gitmişler düğüne biri kız tarafının biri erkek tarafının davetlisi olarak :)İki yeni aile bir müddet görüşmüşler.Zaman içinde çoluk çocuk telaşı iş güç derken yine kaybetmişler izlerini.
      Eveeet hikayenin bundan sonraki kısmına bizzat ben şahitim :)Dokuz on yaşlarındaydım bir misafirlik dönüşü eski evimizden bir hayli uzakta bir markette alışveriş yapıyorduk.Karşımızda market arabasıyla beraber iki çocuklu bir aile belirdi.Annem ve babam şaşkın ve tebessüm dolu yüzlerle ilerlediler.Benim hiç tanımadığım bu aileyle başladılar muhabette.Sonra öğrendim mazilerini ve her anlatışında annem hikayelerini ilk günkü gibi dinledim :)
       Şükürler olsun ki son market karşılaşmasından sonra bir daha bağlar kopmadı.Şimdi iki aile aynı site içerisinde dört dakikalık bir mesafede oturmaktayız :) Ve iki hafız arkadaş birbirlerine sürekli tekrarlıyorlar ezberlerini ve çokça şükrediyorlar yollarını her daim kesiştirene.Liseden arkadaş babalar ise kâh uzun sohbetlerde yad ediyorlar eski günleri,kâh mangal yapıyorlar bizim için ...
       Biz ikinci nesilde onlardan eksik kalmıyoruz :) evet bizde çok iyi anlaşıyor ailece yapılan gezilerde hoşça vakit geçiriyoruz.
        Allah'ım sen cennette de böyle yakın eyle bu iki aileyi...

   NOT:İlk resim beraber yapılan bir kahvaltıya ait ,ikincisi iki eski dostun kahve keyfi :)

18 Temmuz 2011 Pazartesi

özlemişim...

          Yaş ortalaması yedi olan minik kuzenlerle çokça animasyon film izleyerek;bazı esprileri anlamayıp sadece ben güldüğüm için gülmeye başladıklarını görüp kahkahalara boğularak,
           Çeşitli sünnet,kına,düğün merasimlerine katılarak,
           Anneanne yemeklerini doyasıya yiyerek,
           Bahçede maaile neredeyse sabaha kadar oturarak geçen bir haftanın sonunda şimdi daha da sıcak ve nemli olan şehrim ;  özlemişim seni...

7 Temmuz 2011 Perşembe

Tatil Erirken ;

               Sabah osmanlıca ilmihal dersiyle başlayan tatil günlerim sıcak bir çayın içindeki şeker misali hızla eriyor.Tek temennim şeker gibi tükendiğinde ;tatlı bir iz bırakması hayatımda.
Dersten çıkınca kadim dostum aynı zamanda yan apartamandaki komşum,Esra'nın,ellerinden köpüklü bir kahve içip günün geri kalanı için gerekli kafeini depolayıp evcilik oynamaya başlıyoruz :) Kahvenin ardından bizde çay eşliğinde devam ediyor bitmeyen sohbetler. Ertesi sabah beraber yapılan kahvaltıda bambaşka konularla sürdürülüyor evcilik oyunumuz.Aynı yaşlarda olan kız kardeşler ve dostlukları bizi bile kıskandıran anneler sayesinde herkesin memnuniyeti söz konusu oluyor bu oyunda :) .
         Kalori  yüklü çay saatlerinin  ardından sitemizin içinde varlığından  geçtiğimiz hafta haberdar   olduğum  yeni  yürüyüş  parkurunda(bkz.sağa)
geçirdiğim yorucu kırk beş dakikanın sonunda vicdanım bir nebze olsun rahatlıyor :P
        Ardından şeker hocamın verdiği ezberlere çalışıp(!),sevdiğim blogları okuyorum.Her gün eve gelip şeker hocamı anlatan bir post yazmaya niyetleniyorum ama kelimeler kifayetsiz kalıyor o derece yani ;)müsterih ol Orhan Veli anlıyorum seni ...



NOT:İlk resim sanki Esra ve benim için çizilmiş iki şirin komşu(çok mütevaziyimdir çoook)
NOT 2:Şimdi aklıma geldi biraz şaibeli bir durum ama ben çayı şekersiz içenlerdenim :p

3 Temmuz 2011 Pazar

Haftasonunun ritmi

             Cumartesi sabahına sıradan bir girişle  başladık.Geç vakit yapılan bir kahvaltının ardından arabanın servis işlemlerini halledip oradan da artık iyiden iyiye yaşlanadıkları hissedilen dünyanın en tatlı ihtiyar çiftini,babaannem ve dedemi,ziyaret etmek üzere yola çıktık.Babam arabanın servis işleri ile uğraşırken bizde annemle avm turlarken;babama bir telefon gelmiş.Şehir dışında oturan bir aile dostumuz İstanbul'da olduklarını ve müsaitsek akşam sekiz gibi bize gelmek istediklerini söylemiş.Babam da o vakte kadar çoktan evde olacağımızı düşünerekten yemeğe bekliyoruz demiş(Bu esnada saat üç.)
              Neyse efendim işlerimizi yoluna koyup babaannemlere doğru hareket ettik.Babaanemlere vardığımızda evde misafir ağılarken bulduk onları.Dedemin amcasının oğlu ve ailesi ziyarete gelmiş.Babaannem(86),dedem(87) tatlı tatlı misafirleri ile ilgileniyorlar.Babaannem karınca kararınca birşeyler hazırlamaya çalışıyor misafirlerine :)bizim gelişimizle ikram faslı ivme kazanıyor,canım babaannem her ne kadar sen geç biz yaparız desek de tabakları hazırlamaya çalışıyor :)İnsanlar yaşlandıkça dengeler bozulduğu için bazı şeyleri abartmaya başlarlarmış.Babaannemde ikram ve iltifatı abartıyor.Mesela bir kahve yaptım ''aman ciğerim sen çok yoruldun,ben yapardım...''diye başlayan cümleleri onlarca kez tekrarlıyor :)Yaşlılık ve fazla kilolar babaannemi çok yavaşlatıyor ama bizim tonton bunun farkında değil ya da umursamıyor bilemiyeceğim :P.Fazla uzatmayayım bizim sevimli ihtiyarları anlatmaya bir başlarsam...
              Babaannemlere giderken kısa oturup,şöyle bir gönüllerini görmek tek amacımız.Mâlum sekizde misafirimiz gelecek ama evde yemek adına hiçbir şey yok. Babaannemlerdeki misafirler otomatik olarak ziyaretimizi uzatıyor.Biz telaşlı ve tedirgin misafirlerle ilgilenirken saatin altı olduğunu fark ediyoruz.Derin derin düşünürken nasıl yetiştireceğiz diye misafirler babaannemin bu gece bizde kalın bari biraz daha otursaydınız sözleri eşliğinde kalkıyorlar.Ve ardından jet hızıyla biz eve dönüş yoluna geçiyoruz.(babaannemlerden bizim ev 20 km.)trafikte biraz vakit kaybedip,ardından markete uğrayıp en nihayetinde saat yedide evimize geldik.
               Panik içerisinde eve girdik.Annem yemeklerle uğraşırken babam salataları hazırladı ve bu arada tüm ayak işleri tarafımdan görüldü;iki ayrı masa hazırlandı,ev toparlandı.Saat sekize beş kala mükemmel bir ekip çalışması sonucu her şey tamamdı.Dakik misafirlerimiz sekizi beş geçe zile bastılar.Geriye mütevazi ama lezzetli bir sofrada sevdiğimiz insanlarla muhabbet içinde yemek yemek kalmıştı .Ani gelen misafirlerimiz sayesinde hareketli , çokça da keyifli ve kahkahalı bir gün geçirdik.
                Pazar günü ;babamın mezunu olduğu benim ise öğrencisi olduğum üniversitenin geleneksel pikniğine gidemedik :( ben çok üzüldüm ,kendimi bildim bileli hep gideriz ve çocukluğuma dair pek çok anıya sahiptir bu  piknikler.Orada battığım kadar bir daha çamura batamam herhalde :( ben üzüle durayım birde tüm sitenin elektrik ve suyu kesildi bugün.Öğleden sonra elektriklerin hemen akabinde halam, kızı ve kızının minik kızının gelişiyle günümüz renklendi.
                 Bütün bunları niye mi yazdım?Bu hafta sonu hiçbir şey planladığım gibi gitmedi,beni mutlu edecek artı hiçbir şey yoktu ama ben uzun zamandır geçirmediğim kadar huzurlu ve neşeli bir hafta sonu geçirdim ve bu mutlu hafta sonunu hep hatırlamak istiyorum :D

1 Temmuz 2011 Cuma

Savunun!!!





                                                     Hah hayt savunun kirler ben geliyorum !!!
 Yukarıdaki resmi bulunca bayıldım hazır şimdi temizliğe başlamak üzereyken halimi en iyi bu sevimli manga anlatıyor :D
Clainless is half of faith= temizlik imanın yarısıdır :)))

25 Haziran 2011 Cumartesi

..... hayat gerçekten güzel


Bir yandan I am Sam'i izleyip diğer taraftan muhteşem yaz yağmurunun sesini duyuyorsanız hayat gerçekten güzel ;)
.
.
.










NOT:Okuldan gelip Cedric izlediğim günler burnumda tütüyorsunuz...

18 Haziran 2011 Cumartesi

sıcak,ortaköy,ecrin cafe

                  Sıcağa,bunaltıcı havaya ve mesafeye aldırmadık sevgili Esra ile ''ilk hedefimiz Ortaköy ileri'' dedik ve düştük yollara.İkimizde öyle kaptırmışız ki asansörden bir an önce inelim derken çarpıştık :D ardından ufak çaplı bir gülme krizi geçirip,apartman kapısından çarpışmadan çıkabildik.
                  Az gittik uz gittik...Ortaköy'e vardık.Bir süre banklarda oturup denizi, köprüyü ve Ortaköy Cami'sinin  önünde fotoğraf çektiren insanları seyrettikten sonra midemizden gelen açlık sinyallerini susturmaya karar verdik.Malesef,oturup kumpir yenilebilecek mekanların çoğunda içki var : (  Bu sebeple biz hep aynı yerden yiyoruz kumpiri:Ecrin Cafe'den .Üst kattaki deniz manzaralı terası ve genelde tenha olmasıyla cazip bir yer.Aynı zamanda nargile cafe olarak da hizmet veriyor.İnternet sitesinde dumanaltı,pis ve kalabalık görünmesine karşın temiz,nezih ve tenha :)Ayrıca kumpiri de gayet lezzetli :P.Bu kadar reklam yeter ;) karnımızı doyurup biraz da hediyelik eşya dükkanlarını gezip dönüş yoluna geçtik.Zamanlamamız biraz yanlış oldu karne günü sebebiyle her taraf çoluk çocuk doluydu ,Ortaköy Cami'si restorasyon çalışmalarından ötürü kapalıydı ama herşeye rağmen güzel bir gündü...

12 Haziran 2011 Pazar

TATİL BAŞLARKEN

      Cuma günü itibarı ile finallerim ve neticesinde birinci sınıf bitti.Bütün bir sene çok yoruldum. Öyle ki;son zamanlarda stres ve sıkıntı miktarımdaki aşırı yükseliş şiddetli mide ağrıları ile dolu huzursuz ve gergin günler olarak bana geri döndüler.Kimseye, kimseden önce kendime bunu yapmaya hakkım olmadığını anladım.Yaşadıklarımdan ders çıkardım(yani umarım çıkarmışımdır zaman gösterecek).Neyse hepsi geçti gitti .Dün masamı bütün ders kitaplarından,çalışma notlarından,formüllerle dolu renkli postitlerden arındırdım.O da benim gibi rahatladı ,huzura erdi :)İçim huzurlu aklım selim; şimdilerde bir elimde laptop bir elimde kumanda ;bir yandan kanal değiştiriyorum bir yandan blog blog dolaşıyorum :)Tabii bu düzen böyle gitmez. Her anın hesabını vereceğimi düşününce bu tatili de bir şekle sokmanın gerekliliği kaçınılmaz!Herşeyden önce bu tatilde 'O'nu ,kelamını ve rasulünü daha iyi bilmek için gayret edeceğim bu konuda dünyalar tatlısı bir teyze de bana rehberlik edecek (inş. bu tatlı teyzeyi analatan bir post yazacağım).Ve bununla beraber uzun zamandır yeterli ilgi ve alakayı gösteremediğim kitaplarımla hasret gidereceğim :)İyi bir evlat ve abla olmak için samimi bir uğraş içine gireceğim.Velhasıl-ı kelam bu tatilden beklentilerim affola bu tatilde kendimden beklentilerim çoook.Bu uğurda karşılaştığım tatlı zorluklar,yaşadıklarım bloğumda olacak.Şimdilik bu kadar.

                                                                                                       selametle...

11 Haziran 2011 Cumartesi

8 HAZİRAN 2011


              Saat on birde olan türk dili sınavı için sekizde kalkılır.Hızla hazırlanılır çantada öğrenci kimliği ve kalem kontrolü yapılır(sadece sınav için okula gittiğim bir gün  çantama kalem dışında bütün gereksiz şeyleri doldurmuştum :))Sekiz buçukta evden çıkılır burası İstanbul'dur :) temkinli davranmakta fayda vardır.Klimalı belediye otobüsünde oturma bahtiyarlığına erişilir.Hocanın verdiği notlara şöyle bir göz gezdirilir.Tüm çalışma bundan ibarettir ne de olsa ders türk dili kredi miktarı ikidir.Onda kampüse varılır.Bu güzel haziran sabahında arkadaşlarla çay ve poğaça eşliğinde keyifli bir kahvaltı yapılır.Ardından sınav başlar.Hoca şiirde imge ile iligili bir yazı istemiştir zevkle yazılır.Ahmet Haşim bolca yad edilir ve sınav kağıdı teslim edilir.Bu güzel güne hakkını vermek gerekir.
                   Ortaköye doğru neşe içinde yürünür.Ne zamandır akıldadır Yahya Efendi.Evet bugün ziyaret edilmelidir Yahya Efendi, günün güzelliğ böylelikle zayi olmaktan kurtarılmalıdır.
                                           
                    Karar verildikten sonra heyecan içinde istikamete doğru hızlı adımlar atılır.
                         Türbede dua edilir.Dergahın huzurlu atmosferi ciğerlere depo edilir.
                            Geçmişlerimizin ruhuna fatiha okunur.Ne kadar şanslı meftalar oldukları düşünülür.Ne güzel bir yerde beklemektedirler manevi zatların gölgesinde.
                       Ve ardından seyr_i istanbul yapılır.Maddi manevi çok iyi gelmiştir dergah bünyeye.
                            Eve dönülür;cuma günü olan son sınav için ya sabır çeke çeke çalışılır.
                                                                                   the end.
 NOT:Biliyorum şu an bilgisayarın takvimi 12 haziranı gösteriyor ama ben bu postu hazırlamıştım ve yayınlamazsam içimde kalacaktı :)

6 Haziran 2011 Pazartesi

DOSTUN SESİ

               Bugün mutlaka duymam gerekiyordu;incir çekirdeğini doldurmayacak problemlerimi anlatmam;sesinden güç almam lazımdı.Birer saat ara ile iki kere aradım.Ne cevap verdi ne de geri döndü dost.Endişelendim.Üçüncü arayışımda farklı bir sesle açtı telefonu.İyi olup olmadığını sorduğumda ;grip olduğunu söyledi.Kendime o kadar odaklanmıştım ki inandım hemen bu gribe ya da inanmak istedim çünkü tek derdinin ufak bir grip olmasını istiyordum.Ve başladım hemen anlatmaya;mide ağrılarımı,huzursuz günlerimi,final haftası gerginliğimi...Peşi sıra gribi çabuk atlatması için birkaç telkinde bulundum.Sesi hıçkırıklarla karışık gelmeye başladı dostun ve başladı anlatmaya sözde gribin arkasındaki kırgınlıklarını,hayal kırıklıklarını,içinin acısını...Teselli etme sırası bana gelmişti ;herkesin söyleyeceği birkaç yüzeysel cümle kurabildim ancak.Benim için çok değerli olduğunu,kimsenin onu bu denli üzme hakkına sahip olmadığını,ne olursa olsun kendinden ödün vermemesi gerektiğini tüm içtenliğimle tekrarladım durdum.Yanında olmayı çok istediğimi söylerken kapı çaldı ,telefon kapanmak zorunda kaldı.Dua istedi bende elimden gelen tek şeyi yaptım.Zamanla yaralarının kapanacağını düşündüm ve cuma günü olan son finalim için çalışmaya başladım her şeyin yoluna girdiğini düşünerekten.Kendi sıkıntılarım büyük ölçüde azalmıştı çünkü ;sağlığım nispeten yerine gelmiş kayda değer tek sınavım kalmıştı.Şimdi süzülen yaşların tek nedeni:dostun grip(!) sesiydi.Cıvıltısına,neşesine,telaşına,tatlı peltekliğine alıştığım ses grip olunca benim gözlerimde nezle (!)oldu.Sırtımızda çantalar sahil yolunda büyük bir ciddiyetle hayallerini dinlediğim sesin grip hali çok acıttı.Dostun sesinin frekansı ne kadar önemliymiş meğer :(
                Dostun gribinin (!) bir an önce geçmesi,içinin ferahlaması ve bu başlangıçla beraber maddi manevi tüm güzelliklerin onunla olması duasıyla...

2 Haziran 2011 Perşembe

kandiliniz mübarek olsun

    Yoğun,yorgun ve maalesef bir miktar hastayım şükürler olsun ki bugün kandil tüm olumsuzlukların içinde :)
          Herkese feyz ve bereket dolu bir kandil diliyor dualarınızı bekliyorum iki cihan içinde çalışkan bir kul olabileyim.Bir de sağlığıma kavuşayım.(Kaybedince anlaşılıyor kıymeti)

18 Mayıs 2011 Çarşamba

DÜNDEN BUGÜNE KEYF-İ BİSİKLET


                           
              Pek çok insan gibi üç tekerlekli bir bisikletle öğrendim pedal çevirmeyi ve direksiyon hakimiyetini.Hayal meyal hatırlıyorum bu bisikleti. Hafızamı zorladıkça birkaç kare canlanıyor gözümde.Sanırım bir de fotoğrafım var anneannemlerde üç tekerlekli bisikletin üstünde.Başkada söyleyecek bir sözüm yok.
              Üç tekerlekli bisiklet için artık büyük sayıldığımda ;
        yukarıdaki bisikletin bir eşini sürmeye başladım.Bir müddet kullandıktan sonra yanlarda duran portatif destek tekerleklerin  bir tanesini çıkardı babam dengemi sağlamayı yavaş yavaş öğrenmem için.Anne-babaların ilk çocuklara has gösterdikleri ihtimam ve sahip oldukları yüksek öğretme isteği sayesinde ilkokula başlamadan evimizin uzun koridorunda iki tekerlekli bisiklet sürmeyi öğrendim :) Öğretmenin verdiği gurur ve mutlulukla parıldayan iki çift gözün gölgesinde koridorun bir ucundan diğer ucuna neşeyle ulaştım.O senenin yaz tatilinde annneannem ve dedemin yanına gittiğimde dedem aynı bisikletin bir boy büyüğü ile yüzümü güldürdü. Üstelik evimizin uzun dar koridoruna karşılık bir bahçe vardı  bisiklet keyfim için.





          Birkaç sene sonra karne hediyesi olarak büyük vitesli bir bisiklet hediye edildi yine dedem tarafından(ilk torun olmak işte böyle bir şey :))Lakin  bisiklet benim için biraz büyüktü.Hatta oturduğumda ayaklarım pedallara yetişmiyordu.Bu küçük engel(!) bisikleti sürmeme mani olamadı.Madem oturamıyordum o halde bende ayakta kullanacaktım.Maalesef bisikletle aramdaki tek engel bu değildi.Bisiklet büyüklüğünden mütevellit ağır da olduğu için güçsüz bileklerim hakimiyeti sağlamakta zorlanıyordu.Hal böyle olunca düşmek de kaçınılmazdı.O yaz dizlerim ve dirseklerim yara içinde kalsa da ten rengim mor-yeşil arası olsada bisiklet sevgim tüm engelleri aşmıştı ve bir bisiklet üstadı olmayı başarmıştım(kendimce).
         Tam da keyiflii zamanlar geldiğinde yaralarım iyileştiğinde ,kendi çapımda ustalaştığımda İstanbul'a dönüş vakti gelmişti.Bisikletimle ayrılmıştık ta ki site içinde bisiklet sürme alanlarına sahip bir eve taşınana dek.O eve taşınmamızla bisiklet keyfim dört mevsim devam ederken üstelik artık oturarak sürebilecek duruma gelmişken ;bir süreliğine başka bir şehre taşınmıştık.Ve bu göç esnasında bisikletim nakliye şirketinin azizliğine uğrayıp sır olmuştu :( Yeni bir şehre alışma telaşı,kimlik arayışları,liselere giriş sınavı derken unutmuştum kaybolan bisikletimi.Gözden uzak olan gönülden de uzak olur misali yıllar geçti bisiklete binmedim hoş böyle bir ihtiyaç da hissetmedim.
                   Yıllar yılları kovaladı büyüdüm ,üniversiteye başladım.Bir de baktım kampüsün içinde öğrencilerin hizmetine sunulmuş onlarca bisiklet.Yılların saklı kalmış özlemi bir anda dile geldi.Bir yanım bisiklete binme isteği ile dolup taşarken diğer yanım düşüp rezil olma endişesi içindeydi.Bir kaç ay gitgeller arsında geçtikten sonra bir bayram tatili öncesi öğrenciler memleketlerine dağılmış
etraf tenhalaşmış güneşte alçalmışken içimden bir ses işte tam vakti dedi.Yöneldim bisikletlere doğru heyecan ve endişe içinde.Kendimce güzel bir tane seçtim ,frenini zincirini kontrol edip biraz uzaklaştıktan sonra tüm cesaretimi toplayıp bindim.Sanki o yıllar hiç geçmemişti ya da ben hiç ara vermemiştim sürmeye; işte öyle güzel sürdüm çocukluğumdaki keyifle.
              Ve bugün ben yine bisiklet sürdüm arkadaşlarımla beraber pedalları bazen ağır ağır bazen hiç durmamacasına çevirdik
                             yüzlerce binlerce kere şükrederek...

5 Nisan 2011 Salı

ÖNÜM ARKAM SAĞIM SOLUM SINAV : (

Başlıktan da anlaşılacağı üzere vizeler pıtır pıtır dökülmeye başladı :( pıtır pıtır sevimli bir ifade oldu düzeltiyorum vizeler üstüme üstüme gelmeye başladı.Sınavlar olmasın hep gezelim eğlenelim arada bir derslere girip imza atıp çıkalım sonra yine gezelim demiyorum (cidden) şöyle bir sorun var ki ;benim sevgili üniversitem diğer üniversiteler gibi vize haftası yapmıyor her hafta cumartesi gün bir servis dersinden(branş dışı ders mesela benim için fizik)sınav oluyoruz hem de saat 17.00 da.Duyan herkes şaşırıyor ama bizim her şeyi protesto eden eylem yapmak için hiçbir fırsatı kaçırmayan öğrenci güruhu durumu gayet kanıksamış .Kimseden ses çıkmayınca bende bir şey diyemiyorum herkes birini bekliyor o biri de maalesef çok uzaklaaarda.Yani ben artık 11 Haziran a kadar sürekli sınav halindeyim.Üniversite gençliği nasıl pasifize edilir? diye soruyorsanız biraz önce yazdıklarım sorunuza tatmin edici bir yanıt oluşturur diye düşünüyorum.
Çok sıkıcıyım bu aralar hep ders,sınav,şikayet,ıdı ,vıdı...İnşallah günün birinde okuduklarım,izlediklerim,gezdiklerim,gördüklerim de burada hak ettikleri yerlere gelecekler diyor noktayı koyuyorum.

NOT:Teknik meselelerden dolayı yorum yazamıyorum ve bana yazılan yorumları görüyorum ama yayınlayamıyorum :(

2 Nisan 2011 Cumartesi

NİHAYET

Büyük bir hevesle açtığım ,sığınağım, kıymetlim çok sevgili bloğumu doyamadan kaybettim.Sonra ktunnel den girilebildiğini öğrendim (hey gidi günler dedim bir zamanlar youtube için uğrardım ktunnele saplantılı bir şekilde bir istanbul masalını izler çıkardım) neyse uzuuuun bir süre içimden hiçbir şey yazmak gelmedi ta ki bugün bir yandan amelie soundtrack ı dinleyip bir yandan da çayımı yudumlamanın verdiği keyif birleşip önümde duran kazuvet genel kimya kitabını sevimli bir hale getirip yüzümde kocccaman bir gülümseme oluşturana dek.Ne alaka bilmiyorum ama bir anda artık zamanı geldi dedim.Geçtiğimiz pazar malum sınava (ygs)girdim tüm derslerden biraz biraz kontrol ettim önümüzdeki onbeş gün içinde ciddi değişiklikler olabilir hayatımda ya da ben bir avuç hayal kırıklığıyla gözyaşlarımı akıtırım buraya tevafuken okuyan birinin tesellisi iyi gelir nasip böyleymiş deyip biraz üzülüp canım bahar aylarını çürütürüm stres ve gerginlikle .YGS ye kayıt olmadan önce söz vermiştim kendime hayal kurmayacaktım ya da daha doğrusu hayallerime YGS yi bulaştırmayacaktım tabiki muvaffak olamadım öyle güzel hayallerim var ki ...Kimbilir belki gerçekleşirler ve ağzım kulaklarıma sıfır km olmuş bir şekilde basarım klavyenin tuşlarına :)
Aslında bir sürü şey vardı içimde birikmiş buhar olup uçtular ben yazmaya başlayınca...

22 Şubat 2011 Salı

mutluluğun sırrı

 Muhterem bir şahsiyet demiş ki;
       Mutlu olmanın iki yolu vardır:kendinden çok , başkalarından az şey bekleyeceksin.

  uzuuuun(!) hayat tecrübelerim sonunda ne kadar doğru bir söz olduğuna kanaat getirdim ve paylaşmak istedim .
                                                     herkese mutlu günler :)
                                                

20 Şubat 2011 Pazar

maraton başlıyor !!!

 Yarın pazartesi ve ben beş haftalık bir maratona başlıyorum 27 Mart'ta ilk turu bitecek maratonun.Zorlu bir süreç var önümde dualarınızı bekliyorum.
    HOŞÇAKALIN :)

19 Şubat 2011 Cumartesi

julie and julia


 Bu film gerçek iki yaşam öyküsünden esinlenilerek çekilmiş.İlk kahramanımız Julia Child. Julia için
Amerikalılar 'a yemek yapmasını öğreten kadın diyorlar.
Zat-ı şahaneleri yukarıda :) Julia eşinin işi sebebiyle bir müddet Paris'te yaşıyor.Ve Paris'te yemek kurslarına başlıyor (kurstaki tek bayan olarak).Bitmek tükenmek bilmeyen yaşam enerjisi,azmi ve kararlılığıyla harika bir şef oluyor.Amerika'ya döndüğünde çeşitli yemek proglamları yapıyor ve birde aşağıda görmüş olduğunuz kitabı yazıyor


Sempatik tavırları ve şen kahkalarıyla Amerikalılar'ın çok büyük sevgi ve hayranlığını kazanıyor.Amerika'da  Julia'nın mutfağı müze haline getirilmiş.
Ve işte o mutfak bundan bir otuz sene öncesine ait olmasına rağmen ne kadar modern ve şık.Bir gün yolum düşerse uğramak isterim ;)
 yukarıdaki resimde de gerçek Julia ile filmdeki Julia var.
Gelelim ikinci kahramanımıza ekranın size göre sağ tarafında bulunan Julie Powell. Julie pek çoğumuz gibi sıradan bir hayat yaşayan,yemek yapmayı büyük bir tutkuyla seven bir Julia Child hayranı.Hayatının sıradanlığından sıkıldığında bir blog yapmaya karar veriyor veee hikayemiz başlıyor :)  
sloganı:365 days,524 recipes,1 tiny apatment kitchen(365 gün,524 tarif ve bir küçük apartman mutfağı)
Filmi izleyenlerin çoğu önce yemek yapmaya başlıyorlarmış sonra da bir blog kuruyorlarmış :) 
Yaklaşık bir yıl oldu filmi izleyeli bloğumu açtım darısı yemek yapmanın başına ;) Yaşanmış hayat hikayelerinin olması  filmin etkileyiciliğini arttırıyor.İçerikten özellikle de filmin sonundan elimden geldiğince bahsetmemeye çalıştım izlemek isteyenler olabilir diye (yoksa yazacak daha çoook şey vardı)
İzlemek isteyen herkese iyi seyirler :)
NOT: juliepowell.blogspot.com adresinden Julie'nin bloğuna ulaşabilirsiniz.

NOT 2:Malumunuz acemiyim resimleri büyük yapmayı beceremedim ama üstüne tıklarsanız büyük hallerini görünüyor.
NOT 3:Aklıma gelmişken film Hollywood yapımı olduğu için ahlaki açıdan dikkatli izlenmesini tavsiye ederim.(dvd'nin kumandasının yanınızda bulunmasında fayda var.)