18 Aralık 2012 Salı

dönüş

   Benim güzel bloğum ; sözlerime seni ne kadar özlediğimi söyleyerek başlamak istiyorum :) Sana yeni yazılar yazamasam da var olduğunu bilmek benim için gerekten mutluluk verici.
   Arayı daha önce hiç bu kadar açmamıştım, buralara yeni bir şeyler yazmayalı iki ayı geçmiş. Birkaç tane yazıya başladım lakin sonunu getiremedim. Baktım olacak gibi değil neler yapıyorum, nasıl geçiyor hayat birkaç  kelam edeyim diyerek klavyenin başına geçtim. Bloğun benim için en önemli özelliği taşıdığı anı değeri. Açalı iki seneye yaklaşıyor ve eski yazılarımı okumak şimdiden en büyük eğlencelerimden , şayet Allah ömür verir de yaşarsam ; on sene sonra okumak daha da keyifli olur diye düşünüyorum.
  Yandaki  resim benim salı günlerimin özeti dertleşecek bir kedim yok ama olsun. Geçmek bilmeyen üç saatlik mikrobiyoloji dersinin sonunda koştura koştura camiye ardından guruldayan mideyi susturmaya gidip bir sonraki derse yetişmeye çalışmak yorucu olsa da halimden memnunum Elhamdüllilah :) Bir de çok yakın zamanda binamızda açılacak mescit şu sıralar beni mutlu eden olaylar listesinin baş sıralarında. İnşallah diğer üniversitelerde de sorun hallolur ve bütün öğrenciler ibadetlerini en kolay şekilde yaparlar. Günlerim tatlı bir yoğunlukta geçiiip gidiyor anlayacağanız . Hayatımın şu en fazla şey öğrenebileceğim vakitlerini dolu dolu geçirebilmek için hummalı bir çalışma içerisine girdim.Sizde dualarınız eksik etmezseniz çok sevinirim.
                                                                                        selametle...






6 Ekim 2012 Cumartesi

araştırmacı diyetisyen kimliğim


Herşey bu hafta besin teknolojisi dersinde başladı. Hoca yumurtanın işlenmesini ve kullanım alanlarını anlatırken kabartıcı özelliğinden bahsetti.''Size ek bir bilgi yumurtanın sarısını ve beyazını ayrı ayrı mikserde çırpıp şekeri sarısıyla beraber tekrar karıştırırsanız ve beyazını o karışımın üzerine eklerseniz kabartma tozu kullanmadan iyi sonuçlar alabilirsiniz'' dedi. Bizim okulda çalışmadan önce 'PELİT' te çalıştığını ve orada da böyle yapıldığını söyleyince ; benim kafamda şimşekler çaktı :))

Bugün araştırmacı diyetisyen kimliğimle mutfağa girdim. Çırptım çırpındım karıştırdım hatta  o kadar çok çırptım kii hala başım ağrıyor :(  
Netice : şu resimdeki eser miktarda kabarmış ayrıca içleri de biraz hamur olmuş muffinimsi şeyler  : (
-a canım sen kendini PELİT'in Fransa'da pastacılık eğitimi almış aşçılarından mı sandın? diye soruyorsanız gayet yerinde bir soru olur :))

 Bir de harika bir sonuç elde ettiğimi düşünsenize  offf ne hava atardım buralarda :)))

 Hıı şunu da söylemeden geçmeyeyim benim yaptığım gibi yapıp bir de kabartma tozu eklerseniz harika sonuçlar elde edeceğinize eminim  :)

Bu yazı benden mesleki paylaşım isteyenlere  ve özel olarak umutsuzevkedilerine gelsin :) 
  

not: şimdi fark ettim bu benim kek/muffin içerikli üçüncü yazım olmuş, öyle hiç durmadan mutfakta birşeyler yapıyormuş izlenimi verdiysem affola :))


26 Eylül 2012 Çarşamba

geçip giden bir yaz tatilinin anısına


Yeni ders yılı bütün ihtişamıyla başlayınca   benim sade,uzun ve tatlı  tatilimin  kıymetini anladım.
...
Önümüzdeki yaz tatillerinde staj olacağını ve sonra okulun bitip çalışma hayatının başlayacağını  fark ettiğimde  hüzünlendim.
Belki de bundan sonraki hayatımın en uzun yaz tatiline veda ettim.
Öyle çok gezmeli tozmalı bir tatil olmasa da huzurlu ve güzeldi sevgili tatilim.
Tatilde ;
 bütün gün evde olsan bile eğer kendine vakit ayırmak istiyorsan hızlı olmak
 gerektiğini öğrendim.
Yaşayarak bir kez daha gördüm ki ; zaman  benim peşimden koşmayacak hep ben onun peşinde olacağım. Şu satırları yazarken gözümün önünden bir vahşi doğa belgeseli geçti. Hani aslan ; ceylanların , geğiklerin peşinde koşar sürünün içindeki en yavaşı av olur ya hayat işte aynı böyle, bunu öğrendim. Bu duygusal yazıyı neden böyle kişisel gelişim içerikli  sevimsiz bir hale getirdim bilmiyorum.
Aslında sadece güzel bir yaz tatilini geride bırakıp yoğun bir seneye başladığımı söyleyecektim.
Mikrofonu eline alınca değinmedik konu bırakmayan okul müdürleri gibi oldum biraz :(
Konumuza dönüyorum ; canım tatilim seni şimdiden çok özledim
nokta

4 Eylül 2012 Salı

Charlotte Bronte'nin yazdığı ilk roman,benimse en son okuduğum roman : PROFESÖR


Uzun zaman olmuş yine yazmayalı , artık durumumu kabullendim .Ben seyrek yazan bir  bloggerım.
 Aslında bir kaç tane yazıya başladım ama yarım kaldı . Baktım arayı çok açmışım hadi en son okuduğum kitapla ilgili birşeyler yazayım dedim ,geçtim klavyenin başına .
Bir kaç ay önece evimize çok yakın bir yere kütüphane açıldığını öğrendim ve koşarak kütüphaneye  gittim.Öyle koskocaman,harika bir kütüphane olmasa da tahminlerimin üstünde şirin bir kütüphaneyle karşılaştım.Bir müddet kitaplarla bakıştıktan sonra dört beş kadar kitapla masanın başına geçtim.İçlerinden biri de bu yazının yazılmasını sağlayan PROFESÖR isimli kitaptı. Bu kitabı almak hiç aklımda yoktu BRONTE kardeşlerin üçünün de birer tane kitabını  okumuştum ve bence kafiydi.Ama kitabın arkasındaki yazıyı okuduktan sonra fikrim değişti . Bu kitap Charlotte Bronte'nin yazdığı ilk romanmış ve kendisi yayınlatmamış ,öldükten sonra eşi tarafından bir yayın evine verilmiş. Bu gizemli durum dikkatimi celbetti ve elimde kitapla beraber kütüphane memurunun yanında buldum kendimi.Kayıt işlerimi tamamladıktan sonra kitabı da alarak çıktım.
Sana kitabı çok beğendiğimi bir solukta okuyup bitirdiğimi söylemek isterdim sevgili blog
ama üzgünüm bunları söylersem yalan söylemiş olurum.
Yazmayalı uzun zaman olduğu için hamlamışım bir konudan diğerine geçerken zorlanıyorum,bütünlüğü sağlayamıyorum (görende eskiden çok sık, uzun harika yazılar yazdığımı sanacak :))
Ne söyleyecektim?
Hıh hatırladım.
Chorlette Bronte'nin Jane Eyre isimli meşhur kitabını severek okumuştum.Bu kitabı okuduktan sonra bir kitapçıda dünya edebıyatındaki önemli  yazarların özel hayatlarını,bilinmeyen yönlerini ve fiziksel özelliklerini anlatan bir kitaba rastlamıştım.Orada Charlotte Bronte hakkında yazılanları okumuştum. Bu hanım ablamız biraz çirkinmiş neyse kibarlık yapmayacağım kendini biraz çirkin bulurmuş, alımlı görürmüş  ama aslında çokça çirkinmiş bu yüzden kitaplarında hep güzel olmayan karakterlere mutlu sonlar yazmış.Bir nevi kitaplarla kendini teselli etmiş.Bu okuduklarımdan etkilenmişim.Kitaba başladıktan sonra anladım.
Charlotte Bronte beni şaşırtmadı bu sefer kitap bir erkeğin ağzından yazılıyordu.Uzun betimlemelerle anlatılmış aslında çirkin ama yazar tarafından bize güzel gösterilmeye çalışılan kahramanlar başroldeydi.
Son seksen sayfayı atlaya atlaya okumak suretiyle kitabı vaktinde bitirebildim ve mutlu sona ulaştım.Babaannemin bize hep dediği gibi ''Allah çirkin bahtı versin''  dedim :)
Eğer bir adet Chorlette Bronte kitabı okumak istiyorsanız hakkınız JANE EYRE'den yana kullanın.Ben zaten JANE EYRE'i okudum diyorsanız bırakın tadı damağınızda kalsın ya da siz bilirsiniz okumak istiyorsanız okuyun.
 Nelere ne vakitler harcamıyoruz ki ...
( Aslında bu kitap hakkında bir post yazılmaya değer değildi sırf arayı çok açmışım diye yazdım.)






21 Temmuz 2012 Cumartesi

ramazan hediyesi

           Birçok insan gibi arada benimde kafama takılır şu soru :''acaba müslüman bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmeseydim hidayetime ne vesile olurdu? ''
Muhtelif cevaplar bulurum.

 Yukarıdaki video da bu cevaplardan biri. Her dinleyeşimde uzun bir yolculuğa çıkıyorum.
Yolun sonunda kendimi asr-ı saadette buluyorum.
Dinlemeye doyamıyorum.
Kuran'ın mucizesini çok başka hissediyorum.
Ben bu kadar etkileniyorum ama herkesin gönül teline dokunan şeyler farklı. Biliyorum. 
Belki sizde hissedersiniz benim hissetiklerimi diyerek size sunuyorum bu hediyeyi ...

18 Temmuz 2012 Çarşamba

ramazan yazıları -1

Her sene Şaban ayının son günlerinde bir iç hesaplaşma başlar bende.Geçen ramazandan bu ramazana neler yaptım, neler yapamadım ,neler değişti  ...  gibi sorular dolanır durur kafamda.Bir yıllık muhasebeyi bu zamanlar yaparım.Bir yılın hesabını kendimce bitirdiğimde de başlarım 1 ramazandan itibaren yapmayı istediğim şeyleri listelemeye :)


Öyle kocaman kocaman planlarım yok . 
Resimdeki kızın misyonunu benimsedim.
Her namazdan sonra iki yaprak(dört sayfa) okuyarak beş vakitte bir cüzü bitirmek ve otuz günde de hatim indirmek fikri çok hoşuma gitti :) 
İbadetin az da olsa düzenli olanı makbul düsturuyla çıkıyorum yola.
Tek temennim huzur dolu bereketli bir ramazan geçirebilmek.
İnşallah tüm İslam Alemi için yeniden, taptaze ve misss gibi bir doğuş olur bu ramazan...


not: Ramazan yazılarımla burada olmak gibi bir düşüncem de yok değil hani ; )

20 Haziran 2012 Çarşamba

işte böyle



                 Kek yapmak için yumurtayla şekeri çırparken; yumurtadaki proteinlerin denatüre olduğunu ve karışımda oluşan hava kabarcıklarının ince bir tabaka proteinle kaplanarak kabarmayı sağlayacağını düşünüp bir de arkasından yumurtadaki proteinleri sayıyorsanız içinizden finalleri yeni bitmiş bir diyetisyenlik bölümü öğrencisisiniz demektir :)


Yukarıda yazdıklarım sanırım durumumu özetliyor evet sınavlarım yeni bitti ve ev hayatına dönüş yapmaya başladım.
Uzun süredir bloğumu güncellemediğimin farkındayım : (
Kimi zaman yazacak zamanı bulamıyorum, kimi zaman yazacak kelimleri.
Bazı zamanlarsa içimdeki yazma isteğini kaybediyorum.
Hal böyle olunca da sahipsiz kalıyor blogcuğum ...
Her ne kadar blog yazma konusunda bir istikrar yakalayamasamda blog okuma konusunda gayet başarılı bir performans gösteriyorum :)
Hergün 'reader ' dan bakıyorum neler yazmış blog arkadaşlarım diyerek. Ve yorum yazamadan kaçsam bile bilinki büyük bir keyifle okuyorum yazdılarınızı .
İşte böyle, 
Baki muhabbetle...

9 Mayıs 2012 Çarşamba

7 gerçeğim ve bir ödülüm var


Çoook sevgili blog arkadaşım NABRUT  beni ödüllendirmiş lakin ödül almak öyle kolay iş değil önce hakkında yedi gerçek yazacaksın vire bismillah başlıyorum (inşAllah 7 tane bulabilirim)
1)Aslında bu gerçeği hep yazıcam yazıcam unutuyorum evet sevgili okurlarım yaklaşık bir yıldır diş teli kullanıyorum  çirkin Betty  gibi, neyse ki gözlüğüm yok :) inşAllah yakın gelecekte tellerimle vedalaşacağım.

2)Geldik ikiye; ben küçükken Tansu Çiller ile Mesut Yılmaz'ı evli sanıyordum :) o zamanlar koalisyon vardı ve  isimleri sürekli beraber söyleniyordu bende 5-6 yaşlarındaydım rakip partilerin liderleri olduklarını nereden bilebilirdim ki : P

3)Hazır konu çocukluktan açılmışken bir itirafta daha bulunayım : ben CALPOL'ün tadını çok severdim hani şu portakallı ve çilekli formları bulunan çocuklar için  ağrı kesici bir şurup olan CALPOL. Annemden gizli gizli içerdim ama abartmazdım çünkü korkardım ya bir zararı dokunursa diye, çok canım çektiğinde bir çay kaşığı CALPOL'ü afiyetle hüpletirdim : P

4)Şu yaşıma geldim hala sınavlardan önce elime birşeyler yazarım; bir formül, bir terim, bir tanım illa ki yazarım.Eğer yazmamışsam o sınavı yeteri kadar önemsemiyormuş hissine kapılırım.

5)Bir arkadaşım bulaşık makinesini Japon bir bilim kadının icat ettiğini söylediğinden beri bulaşık makinesini her açışımda eğer kadın yaşıyorsa Allah'ım hidayet ver diye dua ediyorum : )

6)Otobüste ya da herhangi bir toplu taşıma aracında yanımdaki kişi kitap okuyorsa ne okuyor diye illa ki bakarım arada bir de göz ucuyla kontrol ederim kaç sayfa okumuş diye : )

 7)Yaz yaz bitmedi son olarak da aklıma başka birşey gelmediği gerçeğini sizle paylaşıyorum ...


Şimdi sıra geldi benim ödüllendirdiklerime:Ela,  Z.B.S, bademlimon, LiveCillah, sungin, mavi kuş, smy, ZeyneBelle, Berre, ikizler, Ahu

ödülleriniz vatana millete hayırlı olsun.
 Ödülü alan kişi;  hakkında 7 gerçek paylaşacak, 11 kişiyi ödüllendirecek ve ödüllendirdiklerine hemen haber verecek ve bir de ödül yollayana teşekkür edecekmiş.


teşekkürler NABRUT...

8 Mayıs 2012 Salı

ertelemek ...

                                                                                                                  
Herşey gayet olağandı.Okuldan geldim, bilgisayarımı açtım biraz blog okudum biraz pinterest de dolaştım vs vs vs. Sonra  maillerimi kontrol etmek için gmail'i açtım ve okul kütüphanesinden gelen mesaj bir anlık şok etkisi oluşturdu üstümde , iki hafta olmuş ben kütüphaneden  kitap alalı  ve tahmin edeceğiniz üzere sabahları akşama başlarım,akşamları ise yarın sabah başlarım diyerek erteleyip durmuşum okumayı. Ertelediğim sadece bir kitap değidi ; bloğa yazmayı, ders çalışmayı, rapor hazırlamayı, masamı düzenlemeyi, hatta bazen arkadaşlarımı aramayı bile sürekli erteleyip durduğumu fark ettim. Bir mail nelere kadirmiş.Önce bilgisayarımı kapattım ve masamı bir güzel düzenledim, sürekli yüksek basınç uygulayarak birşeyler daha sıkıştırdığım çöp kovamı boşalttım, ve bu dönem ilk defa günlük tekrar yaptım ; derste tuttuğum notları üsünkörü okumakla kalmadım önemli yerleri bir müsveddeye yazmak koşuluyla ciddi bir çalışma perfomansı gösterdim :),sonrasında içim huzurlu bir şekilde ertelenmiş kitabı başladım okumaya.Şimdi ise geçek bir blogger gibi gün içinde yaşadıklarımı bloğuma yazıyorum görevlerini yerine getirmiş bir insanın sahip olduğu mutlulukla  . Böyle zamanlarda hep yaptığım gibi yine bir dizi karar almayı da ihmal etmedim.Bakalım bu coşku ne kadar devam edecek yaşayıp göreceğiz artık :)Şu an tüm isteğim bir tutam istikrardan ibaret.
Doğru işlerde istikrarlı adımarla yürüyebilmek duasıyla...

1 Mayıs 2012 Salı

neden ''bir hayaldir yaşamak'' ?


    Yaklaşık üç-dört ay önceydi kuzenlerimle oturmuş sohbet ediyorduk. 
Konu bloglara geldi. Bloglar üzerine konuşurken psikolog kuzen gayet mesleğine yakışır bir edayla;
-Neden bloğunun ismi BİR HAYALDİR YAŞAMAK ?
dedi.
Sonra bir diğer kuzen :
-sen sebebini söylemeden önce biz kendi düşüncelerimiz söyleyelim 
dedi ve başladı bloğumun isminin neden bir hayaldir yaşamak olduğuna dair tahminlerini anlatmaya:
-Bence bir müslüman için dünya hayatı bir hayalden ibaret, biz bir hayalin içinde yaşıyoruz.Dünya ve dünya nimetleri gerçek değil ancak hayal olabilir 
dedi.Sonra bir diğer kuzen başladı anlatmaya :
-Öylesine güzel bir hayata sahibiz ki hayal kadar güzel , sağlıklıyız sevdiğimiz insanlar var, çok güzel bir aileye sahibiz bir başkası için hayal kadar güzel bir yaşamak bizimkisi, Elhamdülillah
dedi ve gözler bana döndü 
Ne diyeceğimi bilemedim onlar öyle güzel tahminlerde bulunmuştular ki keşke bunları düşünerek verseymişim bloğuma ismini diyerekten hayıflandım.Hayatı , hayal ederek yaşanılabilir hale getirmek mümkün  oluğu için bir hayaldir yaşamak diyebildim.Bu cevabı verdiğim sırada çok hastaydım ve yaşamak çok zor geliyordu o günlerde gözüme, şu sıralar baharın verdiği muhteşem yaşama sevinciyle bakınca hayata ; gökyüzünde uçan balinaları düşleyebildiğim için bir hayaldir yaşamak.


14 Nisan 2012 Cumartesi

poff!!!


                      Çoğu bitti azı kaldı ama fena halde sıkıldım bu sınav döneminden.
Sanmayın ki çok çalıştım.
Çalışmaya çalışmaktan sıkıldım.
Bir türlü istediğim  moda girememekten sıkıldım.
...
Sanırım ben hiçbir zaman bu sınava çok çalışmıştım diyemeceyeceğim : (
...
Her sınav döneminde olduğu gibi bu günlerde de ders çalışmak dışındaki herşeye karşı bir istek bir ilgi sormayın gitsin : P
Şimdilik böyle işte...
Gel 17 nisan gel, fazla bekletmeden gel

not:Allah'tan tıp, hukuk vb. zor bir bölümde değilim yoksa nice olurdu halim...

4 Nisan 2012 Çarşamba

bu baykuş gibi geçirilmesi gereken 10 gün


           Arkadaşlarım sosyal medyada ders çalışmaktan ne kadar sıkıldıklarından, vizelerin haftaya üstümüze üstümüze geleceğinden bahsederken, ben amaaaan ne kadar da abartıyorlar diyordum.
Abartmıyorlarmış.
Bu sabah sağdan soldan topladığım fotokopilere, slaytlara ve benim kendi çabamla tuttuğum ders  notlarına şöyle bir alıcı gözle bakınca acı gerçekle yüzleştim.
Yukarıdaki baykuş gibi kahve fincanlarıyla dolu uykusuz bir on gün beni bekliyor.
Benim gibi bir uykucu için kolay olmayacak biliyorum.
Bu yazı bitince laptop ' umla vedalaşacağım.
Modemi sökeceğim.
Bir süre buralarda olamayacağım.
Ya Allah deyip çalışmaya başlayacağım.
Şu son cümleleri yazarken hüzünlendim : P
Tabii ki;
Dualarınızı bekliyor olacağım...


2 Nisan 2012 Pazartesi

çok güzel birşeymiş ...

              İnsanın hiç tanımadığı birinden hediye alması çok güzel birşeymiş  : )
Yaklaşık beş dakika önce NABRUT'un gönderdiği hediyeyi elime aldım da :D
 Gözlemlerini çok sevdiğim NİLÜFER GÖLE 'nin bir kitabı çıktı paketten : )Geçen sene çok sevdiğim bir hocam sayesinde tanıdım Nilüfer Göle'yi. Hocam o kadar büyük bir hayranlıkla bahsetti ki bir an ben sosyolog olmalıymışım diye geçirdim içimden. Neyse sosyolog olma arzum körelse de(amatör sosyologluk yapıyorum şimdilerde) Nilüfer Göle'ye sevgim baki kaldı. Böyle de bir hikayesi var Nilüfer Göle'nin bende.

Çok teşekür ederim Nabrut beni ço...ok mutlu ettin.İnşAllah sende iki cihanda hep böyle mutlu ol.
Kucak dolusu sevgilerimle...

15 Mart 2012 Perşembe

okul yolu...



 Çok hızlı ilerliyor zaman çok...
İkinci dönem  derslerim başlayalı bir ay olmuş biraz önce farkettim de.
Sanki daha geçen hafta çekmişim gibi geliyor bu fotoğrafı , halbuki ikinci dönemin ilk ders dönüşünde yorgun ve bitkin son adımlarımı atarken evime doğru ; bu iki minik hanımı görmüştüm.Onlarda okuldan çıkmış konuşa konuşa evlerine gidiyorlardı.Çok hoşuma gittiler telefonumda o an elimdeydi hemen bir resimlerini çektim.Sonra ne konuştuklarını merak edip, adımlarımı sıklaştırdım. Yorgunluğum azaldı birden : )
Evet konuştuklarını duyabilecek mesafeye geldiğimde ağır adımlarla kulak misafirliğine başladım.
Hayallerim yıkıldı blog.
Bu miniklerin sınıf başkanının konuşmadıkları halde tahtaya isimlerini yazmasından, Ayşe'nin tenefüste oyuncağıyla oynatmamasından, öğretmenin çok ödev vermesinden yakınmasını duymak isterdim.Ya da 
en sevdikleri çizgi filmin yeni bölümünü heyecanla beklediklerine dair cümleleri ufak bir tebessümle dinlemek isterdim. Ben isteye durayım onlarda muhteşem yüzyılın son bölümünden bahsede dursunlar : (. Haremi en çarpıtılmış haliyle birbirlerine anlatsınlar, cariyelerin Hürrem'e karşı ayaklandığını söylesinler, bende bilmediğim(!) tarihi öğreneyim.
Çok üzüldüm blog.
Oturup çocuklarıyla beraber malum diziyi izleyen  ailelere üzüldüm.
Böyle bir dizinin yayınlamasına üzüldüm.
Şimdi aklıma gelmeyen daha bir çok şeye üzüdüm.
Daha da yorgun bir halde eve geldim.
                                                                                                                                      

9 Mart 2012 Cuma

bu yazıyı babama armağan etmekten onur duyarım

babam ve ben


        Bir 9 Mart günü gözlerini açmış babam dünyaya. O gün doğan herkes gibi o da bir balık burcuymuş.Bu yüzden kızıyla (benle : )) Ayşecik ile Ömercik filmlerini izlerken karşılıklı ağlarlarmış.En çok da Ayşecik'in annesine bebeğinin öldüğünü söyleyip Ayşecik'in evlatlık verildiği filmde, annesinin Ayşeee diye karataşı bağrına bastığa filmde ağlarlarmış.
: )
 Balık burcu olması sadece duygusal yapmamış babamı.Üniversiteyi bitirdikten sonra hiç aklında yokken kendisini bir gemide dünyayı gezerken bulmuş.Günlerce  karaya ayak basmadan seyahat etmiş fakat denizleri çok sevdiği için bu durum onu hiç rahatsız etmemiş.Farklı ülkeler,insanlar,lisanlar,dinler... gördükten sonra gemilerle ve gemi  makineleriyle vedalaşmışlar .Babam için kara mühendisliği dönemi başlamış.O zamanlar doğalgaz yeni gelmiş İstanbul'a ve babam başlamış doğalgaz projeleri çizmeye.Çocukluğumu düşündüğümde babamı ince proje kağıtlarının üzerinde çizim yaparken hatırlarım bu sebeple.Doğalgaz işleri,belediyecilik,cam işleri derken denizler ve gemiler babamı hatırlamış olsa gerek ki ; babam kendini tekrar limanlarda bulmuş.Doğduğu gün ona burcunu vermiş  ve bu burçta babamın hayatını etkilemiş.

Bizim evde babama iltifatlar ziyadesiyle küçük kız kardeşimden gelir. O insanların duymak isteyeceği şeyleri iyi bilir ve bu sebeple güzel iltifat eder, bende bu meziyet biraz zayıftır : (
Mesela ; Kral babacım aç kollarını prenses kızın geliyor der ve sarılır.
Daha üç-üç buçuk yaşlarındaydı babama '' babacım ben hep böyle yakışıklı mühendis bir babamın olmasını hayal ettim '' demişti. Bu cümlenin arkasından ben vay be derken içimden ; babam , tabii mest olmuştu .İltifat konusunda Zeynep kadar yetenekli olamasam da bende bu iltifatları kayıt altına alıyorum : )

Ben küçükken babamın sakalları vardı ve resimdeki gibi sıkı sıkı sarılırdım babama. Şimdi sakalları yok ama ben  bu akşam babama yine sıkı sıkı sarılıp doğum gününü kutlayacağım inşAllah .

Huzurlu,sağlıklı,faydalı ve uzuuun bir ömürde hep yanımızda olman temennisiyle , doğum günün kutlu olsun babacığım.


5 Mart 2012 Pazartesi

Amanda 1800'lu yıllarda Bennet'ların malikanesindeyken Lizzy neredeydi?





        Severdim ben bu kitabı hem döneminin sosyal yapısını çok iyi yansıttığı için hem de sonunda herkesin yüzü güldüğü için. Kitabı diğerlerinden ayıran en önemli özelliği ise ; şüphesiz Jane Austen'ın özenle kurduğu düşündürücü ve naif cümlelerdi. Bu kadardı benim için.  Ne zaman ki Austen'ın hayatını öğrendim. Kitapta Elizabeth'in yerine kendisini, çok sevdiği ablasının yerinede Jane'i koyduğunu anladım.İşte o zaman bir daha okudum.Bir insanın hayallerini en ince ayrıntısıyla okumanın verdiği keyifle çevirdim sayfaları.
Filmlerini izlesem de okumanın tadı bambaşkaydı, o zamanlarda yaşıyormuş gibi hissetmek Bennet'ların evine 6.kız olarak konuk olmak okuyarak mümkündü.




Yapımcılar boş durmamışlar madem bu kitap hala çok okunuyor.Modern dünyada insanlar kitaptaki hayata özeniyor bizde onları 1800'lerin İngiltere'sinde Bennet'lara misafir edelim demişler : ).Ve LOST IN AUSTEN adında dört bölümlük mini bir dizi çekmişler.
Kahramanımız Amanda sıkı bir Austen hayranı, öyle ki  kitap  elinden hiç düşmüyor. Bir gün banyosunda Elizabeth Bennet'la (Lizzy)  karşılaşınca hikayemiz başlıyor.




Lizzy Amanda'nın hayatına girerken; Amanda'da kendini Bennet'ların malikanesinde buluyor.Sonuçta ortaya eğlenceli bir mini dizi çıkıyor.Ne çok şey değişmiş iki yüz yılda, değer yargıları ne kadar yozlaşmış görme imkanı buldum.
Herbiri kırkar dakika halinde dört bölümden oluşmuş bu diziyi izlerken ben çok keyif aldım.

İzledikten sonrada aklıma Jetgiller ve Taş devri çizgi filmlerinin kahramanlarının yer değiştirdiği bölüm geldi.Benim en sevdiğim bölümdü.Bu zamanda seyahat olayı her daim hoşuma gitmiş : )
İzlemek isteyenlere iyi seyirler...



26 Şubat 2012 Pazar

anneme benzemek / benzeyebilmek

    Yandaki resmi gördüğüm ilk andan itibaren seninle ilgili bir yazı yazmak hep aklımdaydı anneciğim. Doğum gününde yazmayı planladım ama yazamadım.
   Bir film eleştirisi, kitap analizi ya da  kendimle ilgili bir şey yazmak kolayda söz konusu çok sevdiğim ve değer verdiğim insanlar olunca ne yazacağımı şaşırıyorum ; bu yüzden mazur gör anneciğim bu gecikmiş yazıyı .
   Sana benzetilmenin beni ne kadar çok mutlu ettiğini yeni yeni fark ediyorum aslında fiziksel açıdan pek de benzemediğimizi bilsem bile : ). Geçenlerde arkadaşlarımla konuşurken konu annelerimize benzetilmeye geldi. Herkes annesine benzetilmekten ne kadar keyif aldığından bahsetti. Arkadaşım F. yakın zamanlarda annesinin eski bir arkadaşıyla karşılaştığını söyledi ve bu eski arkadaşın F.'yi annesine çok benzettiğini ve F.' yi tanımamasına rağmen sırf bu benzerlikten ötürü gözlerinde ve sözlerinde oluşan sevgiyi,  muhabbeti  anlattı. Bizim asıl hoşumuza giden bu bence diye de ekledi. Bu konuşmanın üzerine pek çok şey netlik kazandı bende. Evet sana benzetildiğimde sendeki tüm güzel hasletlerin bana da aktarılmasıydı beni mutlu eden. Senin gibi ince düşünceli ,  hassas , nezaketli görülmek ; bu muazzam önyargılarla muamele edilmek çok güzeldi. Bunu biraz geç olsa da idrak edebildiğim için çok mutluyum.Çünkü bunu idrak ettiğimden beri sana benzemek/benzeyebimek için daha çok çaba sarf ediyorum. Ve çokça şükrediyorum  önce bir annem olduğu için , sonrasında senin gibi bir anneye evlat olarak dünyaya geldiğim için. İnşAllah şükretmeye bize verilen güzelliklerle , hayırlarla dolu bir ömürde hep devam ederim. Biraz geçte olsa doğum günün kutlu olsun annecim daha nice faydalı, sağlıklı, huzurlu yıllarda hep yanımda olman duasıyla...

NOT: Genelde bir yazı yazdıktan sonra yanlış yazdığım kelimeleri bulması için veya anlamın düştüğü yerleri göstermesi için anneme okuturum , fikrini alırım. Bu sefer malumunuz annem okumadan yayınlıyorum. Umarım hatalarımı mazur görürsünüz.

7 Şubat 2012 Salı

again and again: JANE EYRE






Üç sene önce bu vakitler yine böyle yağmurlu bir İstanbul akşamında okuyup bitirmiştim JANE EYRE'i.
Test kitaplarının, lisenin son sınavlarının arasında farklı bir soluk getirmişti hayatıma.





Kitabı bitirdikten sonra acaba filmi de var mıdır? diye nette dolaşırken kendimi benim dünyama çok benzeyen bir dünyada buluvermiştim.Benimle aynı yaşta, aynı sıkıntılı sürecin içinde,klasikleri seven, HARRY POTTER  serisiyle büyümüş,değer yargılarımız birebir uyuşan bir genç kızın yaşadıkların yazdığı bir websitesiyle karşılaşmıştım.(O zamanlar kişisel siteler,bloglar hepsinden bihaberim.) Jane Eyre'in yakın zamanda bir filmini izlemiş ve onla ilgili bir yazı yazmış sitesine.Bende arama motoruna yazınca JANE EYRE filmi diye kendimi AYŞE ZEYNEP' in gizli dünyam diye tabir ettiği sitesinde bulmuştum. O zamanlar bu sitenin benim hayatımda ne gibi değişikliklere yol açacağını bilmeden her satırını okumuş ve sitenin bir numaralı takipçisi olmuştum.Yorumlar aracılığıyla tanıştık Ayşe Zeynep'le . Ve zaman çok hızlı ilerledi ikimizde iyi düşünülmeden verilmiş öss tercihlerinin ardından yeni bir hayata başladık. Ayşe Zeynep üniversiteye başladıktan üç ay sonra aslında olmak istediği bölümde bulunmadığını fark ederek okuduğu bölümü dondurdu ve yeniden hazırlandı sınavlara. Bu arada sitesini hiç ihmal etmedi, bende gelişmeleri takip ettim.Yoğun bir sürecin sonunda istediği bölümü kazandı ve bana rehber oldu. Sonuçta mesleğimle geçireceğim bir ömür vardı ve bir daha denemeye değerdi. Ondan aldığım ilhamla hareket ettim şimdi, Allah'ın izni ve yardımıyla istediğim bölümdeyim. 
Ayşe Zeynep'te bir doktor adayı :)





Bu yaşadıklarım JANE EYRE'in bendeki yerini daha da özel kıldı.
O zaman çok aramama rağmen bulamamıştım JANE EYREin filmini çekilmiş onlarca film arasından.

Bir kaç hafta önce 2O11  versiyononu izledim. Bu izlediğim üçüncü versiyondu.  Aslına uygunluk açısından fena değildi.Mia Wasikowska'yı ALICE IN WONDERLAND filminden sonra JANE olarak görmek beni şaşırtsa da şu ana kadar benim hayalimdeki JANE' e en yakınıydı diyebilirim hem fiziksel açıdan hemde karakteristik açıdan.

Bu sefer yapımcılar filmi sona yakın bir yeden başlatıp flashback' lerle anlatmış hikayeyi diğerlerinden ayıran en önemli özelliği buydu. 

!!!Eğer kitabını okumadıysanız veya 18OO'lerin İngiltere'sine karşı özel bir ilginiz yoksa bu film bitmeyebilir ben üç kere daha da çekseler üç kere daha izlerim o da ayrı : )

İzlemek isteyenlere iyi seyirler diliyor ve bu yazıyı da burada noktalıyorum...

3 Şubat 2012 Cuma

böyle bir kandil




Banada böyle bir kandil geçirmek nasip olur inşAllah...


Kandiliniz mübarek olsun.

2 Şubat 2012 Perşembe

MELEK-Çİ-LİK OYUNU

melekçilik oyunu
Yıllarca sisteme karşı durdum, gururla face hesabım yok dedim.Ama bu sanal savaşta mağlup oldum.Okulla ilgili herşey face üzerinden haberdar edilince bende  bu manasız savaşı bitirmek zorunda kaldım ve bir hesap açtım .Tabii bir hesap açınca eski arkadaşlarımı da bulmayı ihmal etmedim. Lise birinci ve ikinci sınıfı beraber okuduğum arkadaşlarıma ulaştım. Aralarında irtibatı hiç koparmadığım arkadaşlarım olduğu gibi o zamandan beri hiç görüşmediklerim de vardı ve bu yeni sanal buluşma yaşadığımız bir çok anıyı canlandırdı.Bir kız lisesinde olmanın bütün eğlencesini beraber yaşamıştık.Bunlardan biri de oynadığımız melekçilik oyunuydu.  
    Lisenin ilk günleriydi her telden pembe gömlekli lacivert etekli yirmi kız bir sınıfta toplanmıştık. Sınıf hocamız birbirimizi daha yakından tanımamız ve sevmemiz için melekçilik oyununu başlattı.Neydi bu melekçilik oyunu?
    Hocamız ,bir çekiliş yapar gibi hepimizin isimlerini minik kağıtlara yazdı  ve hepimiz birer kâğıt seçtik. Bir hafta boyunca kurada çıkan arkadaşımızın meleği olduk.Hiçbirimiz meleğinin kim olduğunu bilmiyordu.Bir meleğin görevi  kurada çıkan arkadaşını mutlu etmekti. Kimi zaman çaktırmadan bir çikolata atardı arkadaşının çantasına bir melek , kimi zaman ufak hediyeler bırakırdı sırasının altına ,bazen de defterinin içine güzel sözler yazardı. Arkadaşının sevdiği şeyleri araştırır ona göre hareket ederdi. Bir hafta boyunca görünmez bir melek olurdu.Bir haftanın sonunda herkes kimin meleği olduğunu açıklar yeniden çekiliş yapılırdı.Böylece hem birbirimizi daha yakından tanıma fırsatı bulduk hemde çok sevdik.Birini mutlu etmenin zevkiyle, mutlu edilmenin tadını aynı anda yaşadık. 
        Ne güzel günler yaşamış ne tatlı anılar biriktirmişiz diyorum şimdi. Bundan sonra lise defterim etiketi altında aklıma geldikçe yazacağım bu anıları.İki ayrı şehirde iki ayrı okulda bitirdim liseyi.Yazacak çok anım var yani :) Öyle çabuk unutuyorum ki bu güzel anıları kaybetmemek için burada kayıt atına alacağm inşAllah.
                                                                       Bir başka anıda görüşmek üzere ...
            

31 Ocak 2012 Salı

gökten üç muffin düşmüş...

                 
            Dün sabah lapa lapa başlayan kar ilerleyen saatlerde tipiye dönüştü ve bende  planladığım kar eğlencesini yaşayamadım. 
Uzunca bir süre blogosferde kendimi can sıkıntısıyla oradan oraya attım. Her zaman olduğu gibi bir süre sonra kendimi yemek bloglarında nefis  yemek resimlerine bakarken buldum.Pofur pofur kabarmış muffin resimlerini gördükçe benim her seferinde mantar gibi yana yayılan muffinlerimi hatırladım. İstediğim gibi bir gün geçirememiş olmanın verdiği sıkıntıyla mutfağa girdim.
Büyük bir hırsla resmini beğendiğim bir tarifi başladım yapmaya...
Tarife birebir uyacaktım ve sonunda başarıya ulaşacaktım. 
Labaratuvar titizliğiyle işe koyuldum.Yumurtaları kaloriferin üstünde oda ısısına getirdim,sütü ısıttım,unu eledim. Tüm sabrımı kullanarak, oda ısısına ulaşmış olan yumurtayı şekerle karıştırarak on dakika mikserle çırptım. Sonra diğer malzemeleri teker teker ekledim.Ama ufak bir terslik vardı harç çok sıvıydı. Tarifi bir daha okudum ve  birbuçuk  bardak sütün yanında parantez içinde yazılmış olan ''çay bardağı '' ifadesini görmediğim gerçeğiyle yüzleştim. Ne kadar titizlenirsem sanki işler o kadar ters gidiyordu. Mecbur istediğim kıvamı elde edene kadar un ekledim. 
Umutsuzca harcı kalıplara döktüm ve başladım fırının karşısında bahtsız muffinlerimin akıbetini izlemeye. Bütün aksiliklere rağmen cancağızlarım fırında tam da istediğim gibi pofurdamaya başladılar ve sonunda yukarıdaki hale geldiler. 
Ve mutlu son; şaheserlerimi afiyetle yedikten sonra havanın biraz daha yumuşamış olduğunu farkedip karlara atladık : )
Sıra geldi gökten düşen üç muffine ; bu postu okuyan ilk üç kişiye armağan ediyorum pofuduk muffinlerimi : )
Afiyet olsun...

30 Ocak 2012 Pazartesi

bembeyaz bir sabaha uyanmak

                 
                Bir tatil gününde, daha tam açılmamış gözlerle camdan bakmak ; her tarafı bembeyaz görmek ve hemen bugün yapılacakları hayal etmek
: )
Bir kar topu savaşının ardından sevimli bir kardan adam yapıp şaheserle birlikte bol bol resim çektirdikten sonra evde  içimizi ısıtmak için sıcacık kahvelerimizi yudumladığımızı düşünüyorum ve   daha bu aşamada bile mutluluktan uçuyorum.
: D
Uzun bir aradan sonra şeker bloğum özlemişim seni , ama n'apalım tembel bir sahiben var işte.
.
.
.
Ama asıl güzellik; daha çocuklar tatil uykusunda ve manzaramda hiç ayak izi yok  işte bu kusursuz manzaraya bakmak paha biçilemez :)
   Herkese şuan lapa lapa yağan kar kadar beyaz ve güzel bir hafta diliyorum.



dibine not: Böyle soğuk havalarda belediye tüm evsizleri topluyor ve onlara sıcak bir ortam sağlıyor, açlıklarını gideriyor.Benim içim herzamankinden müsterih böye havalarda.